Gnostism Nedir?

Göktuğ Halis

Gnostisizm, çoğu zaman, disipline olmuş ayrı bir inanç, düşünce sistematiği ya da felsefi bir dizge olarak adlandırılır. Ama bu tanım ayrıntıda hatalıdır. Gnostisizm, bir eğilimdir ve ana inanç sistematiği bulunmadan anlaşılamayacak bir dizgedir. Buna göre, her dinin batıni kolları, gnostik nitelikler taşır ve gnostisizm, her dinde varolan eğilimlerin toplamıdır. Tarih boyunca çok sayıda din, bünyesinde Gnostisizmi barındırarak güçlü eğilimler yaşatmıştır. Örneğin  Yahudi toplumunun en yaygın örneklerinden birisi olan ESSENİLER, Hıristiyanlık'ta Bogomil ve Catharlar, Müslümanlıkta da Şii'liğin kimi kolları, Gnostik felsefi unsurlarla yanyana çatallaşmıştır. Kur'anda üç defa geçen Sabiiler, gnostik bir dualizm anlayışına sahiptir.

Gnostik eğilim, Mısır dininin çözülüş sürecinde kendisine yaşam alanı bulan ve yıkımdan kendisine güçlü dersler ve öğretiler çıkararak biçimlenen bir yapıdır. Thot okulunun eğilimleri doğrudan gnostisizme sızmıştır Seçkincilik, sırlara belli bir sınıfa ait üyelerin sahip olabileceği inanışı ve dışın, yığının, insan toplumunun kötülüğü... Seçkin sınıf ile genel toplum arasında mesafe gören bu anlayışlar ilahi düzeye ulaşım ve yaklaşım yöntemi olarak iki farklı uygulama alanı geliştirmiştir. Bunlardan ilki, Tanrı ve yaratan ile doğrudan iletişimi ve gnosise ulaşım imkanı besleyen sınıfın "irfan" üzerinden kendini anlamlandırmasıdır. Diğeri ise, dolaylı yollardan bu imkanı içrek olarak barındıran, "iman" yöntemidir. Gnostik felsefede daima irfan, iman'dan üstün tutulmuştur. Tıpkı Thot uygulamaları gibi, geniş kitleler Kutsal Varlıklara ibadet ederken, rahipler Tanrı'yla doğrudan iletişim olanaklarını araştırmak amacıyla kendilerine kapalı bir dünya sürdürmektedir

Hermetik Külliyatın, son dönemdeki uygulamalardan ve yıkım sürecinden, düalist bir dünya görüşü çıkardığını, daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Gnostisizm, bu düalist dünya görüşünü, Hermesçi gelenekten almıştır. Dolayısıyla, Gnostisizmi Hıristiyanlıkla özdeşleştirmek ve onun bir okulu gibi sunmak yanlıştır. Bu eğilim Hıristiyanlıktan çok daha önce varolan ve kökleri eskiye uzanan bir adımdır. Ancak Hıristiyanlıkla ve onun doğum koşullarındaki Helen okul etkileriyle son haline geldiğini söylemek mümkündür.

Kökenler hakkında kesin konuşmak mümkün değildir elbette. Buna kalşın Gnostisizm, insan, kurtuluş ve epistemoloji gibi konularda özgün açıklamalar getiren bir okul olarak M.Ö. 5 ve 4. yüzyıllara dek geriye giden bir yapıdır. Merkez çoğunlukla Ortadoğudur. Gnostik duruşun kökenine ilişkin tartışmalar daima Helen Mistisizmine bizleri götürmekte ve bu yolculuk, bize göre kaçınılmazcasına Mısır'da son bulmaktadır.

Gnostisizmin , Hıristiyanlıkla özdeşleştirilmesi çoğunlukla, hatalı bir tarihsel bakış açısının ürünüdür. Hıristiyanlığın Heretik akımlarla mücadelesi kapsamında değerlendirilmesi gereken bu tarih, Gnostik felsefenin, Hıristiyan Ortodoks fikirleriyle anlaşması imkansız teoloji ve mantık işlemleriyle anlaşılabilir. Hıristiyan Gnostikleri, ciddi kovuşturmalara uğramış, tarihin ilk soykırımı, Haçlı Mantığıyla Cathar'lara uygulanmıştır.

Hıristiyan Ortodoks teolojisini rahatsız eden doku, dualist dünya görüşüyle de kendisini güçlü kılan elit, gnosisçi sınıfın varlığından ileri gelir aslında. Bu felsefenin açılımları, insanın bedenini günahın, ruhunu ise nur'un parçası saymaktadır. Sabiiler örneğini ele aldığımızda, bu akım, bir tarafta ışık, aydınlık, hayat, verimlilik, mükemmellik temsil eden "Işık Alemi" ile tam tersi değerleri temsil eden "Karanlık Alemi" arasındaki çatışmayı temel alır. Bu iki alemin kökenleri farklıdır. Ezeli ve Ebedi düzeydeki bu asli prensip, arasındaki farklılığa, düalizme işaret eder. Sabiiler de kurtuluşun, özel, tanrıyı bilmeyi olanaklı kılan bilgi yoluyla gerçekleşebileceğini düşünürler.

Görüldüğü gibi, iyi Tanrı, ışık Tanrısı, ve insan, kötülük dünyasına maddi aleme hapsolmuştur.Savaşın sonu, şiddetli mücadelelerle belirlenecektir. Şinasi Gündüz'ün de belirttiği gibi iki farklı tip Gnostik inanışta, "kötülük" problemi birbiriyle çelişkili düzen tasavvuruyla aşılır. Sabiilerin de içinde bulunduğu "İran Tipi Gnostisizm" de "kötülüğün" yaratılmasında Tanrı'nın hiçbir suçu bulunmamaktadır. Kötülük tamamen başka bir dünyanın, karanlık Tanrısı'nın eseridir. Suriye-Mısır Gnostisizmi olarak bilinen ve kendi içine Yahudilik ve Hıristiyanlığı da alan akıma göre ise, Tanrı, dolaylı yollardan da olsa kötülüğün yaratılmasından mesuldur. Belki doğrudan kendisi yaratmamıştır ama, ikincil düzeydeki güçler, maddi dünyanın ve dolayısıyla kötülüğün oluşumundan mesuldür. Ne olursa olsun, iyilik ve kötülük mücadelesi iki Gnostik yapıda da kendisini göstermektedir. Bu teorik ayrıntıda geçerli çatışma bir tarafa bırakılırsa, tüm Gnostik tarikatlar,

·                     Dünyanın kötü olduğu ve kurtarılamayacağı
·                     İnsan bedeninin madde olduğu için kötülüğe mahkum olduğu ve ruhun bu beden içinde hapis tutulduğu

konusunda hemfikirdir. Hemen hemen tüm Gnostik akımlar, ortak bir eylem modelini benimsemişlerdir. Asketik yaşam, insanın dünyevi maddi şeylerden kaçışını biçimler. Bu maddiyattan, kötülüğün güç alanından uzaklaşmak ve bedeni terbiye etmek, onu bastırmak, hatta sistemli olarak gücünü azaltarak, ruhu güçlendirmekle ilintilidir. Çok ender olarak gözüken kimi modellerde ise tam tersi bir davranış model sistematiği geliştirir ve bu sistematik, dünyadaki tüm kötülüklerin işlenmesi gerektiğini ögütler. Bu modellele yaşanan Mistik deneyimler ise kişinin, bilgiye ulaşmasını sağlayacaktır.

Işık Tanrısı insanlara mücadelesinde yardımcı olmak amacıyla belli dönemlede onlara peygamberler göndermektedir. Kimi Gnostikler, İsa'yı bu mertebeye yerleştirmekteydi. İsa'nın, dünyevi kurumlara yönelik eleştirisi ve zenginlik karşıtlığı bu eğilimi göstermektedir. Buna karşın, İsa'nın öğretisinin ardından gerçekleşen kurumsallaşma ve zenginlik, gnostiklerin eleştirilerinin yükselmesine vesile olmuştur. Dolayısıyla Kilise, İsa'nın takipçisi değil, şeytanın takipçisidir gnostiklere göre.

İnsanın yaratılışı, Gnostik kurama göre, dünya ile birlikte iki Tanrı arasındaki sürekli ve amansız bir savaşın sonucunda yaratılmıştır. İnsanın bedeni kuşkusuz kötülük Tanrısı tarafından yaratılmıştır ve onun hilesi, İyilik Tanrısı'na ait nur parçacıklarının insan bedeni içinde hapsedilmesine neden olmuştur. İnsan, bu nur parçacıklarını gerçek sahibine iade etmekle yükümlüdür. Bunun için de yeryüzündeki davranışları anahtardır. Zerdüşt dini Düalist bir öze sahip olmasa dahi süreç içerisindeki çarpıtmalarda böylesi bir anlama kavuşmuştur. Zerdüşt dini, eskatik yaşamı ve inzivayı olmayacak şey olarak yorumlarken, zaten Gnostik olmayan bir tavır göstermektedir. Ancak Zerdüşt okulunun insanın amacı sistematiği Gnostik kurama da etki etmiştir. Zerdüşt gibi, Gnostikçiler de bir amaç taşımakta ve bu amaç doğrultusunda gayret göstermektedir. Nur Parçacıklarını ait olduğu yere ulaştırmak...

Gnostikler çok kısa bir süre içerisinde Yunan ve Roma otoritelerinden baskı görmeye başladı. Gelişmeye başlayan Hıristiyanlık içinde faaliyet gösteren Gnostik akım, günümüze dek, hatalı olarak Hıristiyanlığa dahil bir kuram olarak gözüktü. Hıristiyanların ise Gnostiklere nasıl baktığı ve onları nasıl gördüğü konusu tartışmalıdır. Ancak erken dönem Hıristiyanlığın, Gnostik akımdan etkilendiği açıkça görülmektedir. Aziz Paulus:

" Çünkü bedene göre olanlar bedenin şeylerini, fakat ruha göre olanlar ruhun şeylerini düşünürler. Çünkü bedenin düşüncesi ölüm, fakat ruhun düşüncesi, hayat ve selamettir. Çünkü bedenin düşüncesi Allah'a düşmanlıktır. Çünkü Allah'ın şeriatine itaat etmez, hem de edemez ve bedenle olanlar Allah'ı hoşnut edemezler."

Aziz Paulus'un teolojisi Gnostik kuramdan alıntılarla doludur. Beden ve ruh arasında kesin bir ayırım yapmaktadır. Beden günahı, ıstırabı, sapkınlığı, ruh ise kurtuluş, hayat ve iyiliği simgeler. Yuhanna İncil'inin özellikle 12. babından sonraki kısımları düalist dünya görüşü ve iman ile irfan arasındaki ilişkiye ilişkindir.

Hıristiyanlık ve Gnostik kolu arasındaki çatışmanın kökeni kuramsal değil politiktir. Mani'nin Zerdüşt Rahiplerin insanları sömürmesine karşı çıkarak öldürülüşü gibi, Gnostik kolun eleştirileri de çoğunlukla görkemli yaşama eğilimleri nedeniyle eleştirdikleri Kilise kurumlarını şiddete yöneltmiştir. Kuramsal olarak ise uyumlu bir bütün gözükmektedir. İsa gibi, maddi dünyanın kötücül nitelikleri aşağılanmış, zenginlik hor görülmüş, maddi dünyadan uzak, mükemmel bir dünyanın varolduğuna dair inanç sürdürülmüştür.

Gnostik Hıristiyanlar, Ortodoks görüşün aksine, Eski ve Yeni Ahit yazıtlarında, gizemli ve saklı öğeler bulunduğunu düşünür. İsa'nın ezoterik öğütler verdiğini iddia etmişlerdir. Çok geçmeden bu aykırı fikirler, reddedilmeleri sonucunu doğurmuştur.

Gnostik Kuramın Hıristiyan Teolojisi tarafından reddedilişinin kuramsal kökenlerinden birisi de düşüş motifi ile ilintilidir. İlk günah sonucunda yeryüzüne gönderilen ve üstün konumlarını yitiren Adem ve Havva söylencesi, Hıristiyanlıkta çok geçmeden, bu kötülük ve düşük düzeydeki dünyanın yönetimine atanan bir Kilise figürüyle doldurulmaktadır. Ruhani dünyanın amacını üstlenen Kilise, maddi dünyada yan yana çalıştığı bir imparator figürüne güç vermekle yükümydü Buna karşın, Gnostisizm, Maddi dünyanın her uzanımını şeytani gördüğünden dolayı, Kiliseyi de şeytani olarak tanımlamakta gecikmedi.

Tüm Ortaçağ boyunca Kilise, Gnostik çıkışlarla mücadele etti. Bu mücadele yer yer sert karşı çıkışları doğurdu. tarihin ilk soykırımı, 13. yüzyılın hemen başında Fransa'nın güneyindeki Catharlar'a karşı gerçekleştirilmiştir. Çok kısa süre içerisinde çok sayıda insan öldürülmüş, göreli olarak Avrupa'nın genelinden üstün bir kültürel düeye sahip olan Güney Fransa kentleri yağmalanmıştır.  Politik hesaplaşmalar, Papa'nın elçisinin öldürülmesi vKilise'yi rahatsız eden sapkın fikirler bir kenara bırakıldığında, Fransa'nın Güney'indeki hakim tablo ile Kilise'yi karşı karşıya getiren ana neden, Kilise temsilcilerinin zenginlik ve ihtişam içinde yaşamasına gösterilen tepkiydi. Benzer bir durum Bulgristan'lı Bogomiller için de geçerli olabilmektedir. Bu akım, özellikle dini kuramsal düzeyde, Kilise gibi kastlaşmış bir sınıfın varlığına ihtiyaç duymayışı ve bilgiyi seçkinler aracılığıyla gerçekleştiren bir inanışa sahip olmasıydı. Bu sade yaşam Kilise'nin önde gelen isimlerinden övgü almıştı. Teftiş amacıyla Fransa'nın güneyine gönderilen St. Bernard, "sapkınların halk değil, G. Fransa'daki kilise temsilcileri olduğunu" yazmıştır.

05.03 2008



0 yorum :: Gnostism Nedir?

Yorum Gönder