TEK TANRICILIK SENTEZİ VE HZ. İBRAHİM

Hikmet Kıvılcımlı

Sümer Medeniyeti'ni cennetin dört ırmağı (Fırat-Dicle-Aras-Phisan) gibi kuşatan toplumlar, besbelli Asya'dan gelip Hazar kuzeyinden Kafkaslar’dan inmeye başlamış, Semit aşağı ve orta barbarlarıdır. Ve medeniyetin doğuşundan beri, Irak'ta olan biteni, onlara kereste maden-taş-asker-ucuz emek sağladıkları için, çıplacık izlemekte ve temiz zekalarıyla apaçık yorumlamaktadırlar; yüzlerce belki de binlerce yıldır.

Semitler'in ülkesi besbellidir ki, bu dört ırmağın kuşattığı ve cennetleştirdiği Kafkaslar'ın güneyi, Van yaylalarıdır. Semitler, medeniyet olgunlaştıkça; bir meyve gibi ellerine düşecek gibi oldukça; cennet yaylalarından Fırat-Dicle boylarına inmişler, göçerleşip kentleşmişler ve medeniyeti kuşatmışlar, sonra da onu defalarca fethedip medeniyete fetholmuşlardır.

Semitler'in ilk mitolojik ataları: Adem ile Havva, besbelli ki babahan-anahan liderleridir. Medeniyetin, Irak çölünde tek dayanağı, sulama kanalları ve humuslu toprakla bire 300 veren tarım bereketine kanmışlardır. Tarım bereketinin sembolü barbarlarda "yılan"dır. Semitler'i (Adem ile Havva'ya) kandıran yılan-şeytan aslında medeniyetin tarım bereketidir.

Tarım ekonomisine doğru gelişen göçebe Semitler için, tarım bereketli-tapınaklı Sümer Medeniyeti, ilkin cazip gelmiştir. Ve cennet yaylalarını bırakıp Irak çölüne inmişlerdir bir kez. Ne için? Tanrı'nın "Hayır ve şer bilgisi ağacından yemeyeceksin" buyruğuna rağmen, o ağacın temsil ettiği olgunlaşmış medeniyet meyvesini yemek için...

Sonradan trajik-delirtici-hatta öldürücü sıla hasretine düşmüşlerdir: Van Yaylaları (ilk yurtları) gönüllerinde tutmuştur. Bu çelişki Semitler'e "İğfal": kandırılıp parçalanış: bozuluş veya "Imrenç": Özenme silindirini kazıtıp ölümsüzleştirmiştir...

İbrahim'in zihin temelleri, bu yaratışlarla yetenekleşmiştir. Tevrat'ın (sonradan Kuran'ın) anlattığı gelenekler uydurma değildir. Semitler'in masal karanlığında kalmış yazısız tarihleri (öntarihleri) dir. Ve onlar İbrahim’in yaratıcı zekâsının temelleri-mirası olmuşlardır.

Nuh Tufanı da Semit geleneğidir


Tufan: Çevre barbarların sular-balçıklar-ziftler içinde doğmuş ve gelişmiş bulunan medeniyeti yine kendi sularına-balçıklarına-ziftlerinde boğarak ele geçirişi veya medeniyete geçişinin sembolüdür: Tarihsel Devrim'dir.

Ve Semitler'in de Nuh adına bağlanmış bir ulu tufanı olmuştur: Sargon öncesi yıllar aşağı yukarı M.Ö 3000'lere denk gelir. Ki imrenç silindiri tarihleridir.

Sonraki Sargon adına bağlı Tarihsel Devrim'de, Semitler'le elbirlik yapılmıştır: "Akkad Sümer İmparatorluğu".

Sargon ve sonrası zaten yazılı tarihe girmiştir. Ve Semit Tarihsel Devrimleri son bulmaz, Hammurabiler, Amoritler, Mariler hep Semit kuşaklarıdırlar.

Bunların tümü İbrahim'in zihin temellerinde az ama öz dersler-sentezler (geleneksel anlatılarla bezenmiş ve yaşadıklarıyla pekişmiş) olarak yer alamadan edemez.


Irak Medeniyeti Fırat-Dicle Irmakları'nın güney parantezinde doğup kuzeye doğru kolay-doğal hammadde, ticaret yollarıyla gelişirken; kuzeydeki parantezin alt ucunda da Akad kentleri ve Medeniyeti: Semitler'in medenileşmesi gelişti. Ve Sargon bu iki medeniyeti bir fetihle birleştirip Akdeniz'e-Umman'a kadar yaydı. Zaten Finike-Mısır-Çin-Hind Medeniyetleri, ana Irak Medeniyeti'nden tohumlanıp gelişmişlerdi.

Ve her medeniyete-her Tarihsel Devrime girişmiş barbar toplum, alt şuurlarıyla daima ticaret yollarını ve medeniyetleri bir tek kendi dünya kahramanlıklarında-tapınaklarında derleyip cihangir olmayı amaçlayıp ideal etmeyi iyice su yüzüne, seziyle karışık bilince çıkarmaya başlamışlardı.

Birinci aşama: Medeniyetler ve Tarihsel Devrimler lokal kalır. Seyrek-gelgeç-küçük ve sakar gidişli hammadde-kolonileşme araştırması veya yoklaması biçiminde bir gelişimdir. Subtropikal ırmak boylarını (Fırat-Dicle, Nü, Siind Ganj, Sarı-Mavi ırmakları) aşamaz. Semitler'in ve Sümerler'in masalları-gelenekleri bu aşamayı belgeler.

İkinci aşama: Birinci aşama olgunlaşırken ana Irak Medeniyeti Mısır, Finike yollarından tohumlarını Girit-Miken Grek kentlerine saçmıştır. Medeniyetler bu tohumlarla bitkisel veya ırmaksal lokal aşamadan ikinci aşamaya geçişi hazırlamış olurlar.

İkinci aşama daha hareketli hayvansal medeniyetler aşamasıdır ki, bu aşama Kıtalararası Evrensel Medeniyet Arayışları aşaması olur.

İbrahim Aleyhisselam bu aşamanın Filistin ve Güney yolu başlangıcını oluşturur. Aynı tarihlerde ve birkaç yüzyıl sonrasında Grek Medeniyeti ilk hayvansal: korsancıl: hareketli medeniyet ve Tarihsel Devrimleri sahneye girer.

Ardından MÖ 300 yıllarında Makedon Büyük İskender, orta yolu deneyerek medeniyetleri ve ticaret yollarını batıdan doğuya birleştirmeye girişir. Fakat vakti henüz dolmamıştır. Grek Medeniyeti'ni orta ticaret yolu üzerinden süpürmekle yetinir.

Bundan 600 yıl sonra MS 300 yıllarında Atilla aynı şeyi Kuzey Ticaret Yolu üzerinden Orta Barbarlarla dener: Roma Medeniyeti'nin orta çağını açmakla yetinir. Evrensel çağı açamaz.

Üçüncü aşama: Muhammed'in İslam Medeniyeti'yle başlar ve bezirgânlığın evrensel çağı açılır: Ticaret yollarının istikrarlı rejimi evren ölçüsünde kurulur. Ardından kapitalizm bu temellerden filizlenecektir.

İbrahim ile başlayan tektanrıcılık, bu yüzden tesadüf değil, tefeci bezirgan medeniyetlerin evrensellik yoklayışlarının ilk bilinçaltı ifadesidir, İbrahim ile başlayan bu sezi ve istekler, Musevilik ve İsevilik ile Yakın Doğu'da iyice yankılandıktan sonra Muhammed ile hedefine ulaşır.

Bütün bu sosyal gelişmeler paralelinde, kutsallaşma prosesi de başkalaşıp gelişmek zorundaydı. Kutsallaşma prosesi daha Sümer Medeniyeti gelişimi sırasında gök-selleşmişti. Artık krallık göklerden iniyordu. Çok tanrılar yüzlerle sayılıyorlardı.

Sonunda Sargon, Akad ve Sümer İmparatorluğu’nu kurunca bu çok tanrıların ne işe yarayıp yaramadıkları daha iyi anlaşıldı. Akad Medeniyeti var olan kutsallaşma prosesini: Gökselleşmeyi iyice hazmettirmeye yaradı. Ama tektanrıya geçemedi.
İbrahim Akad Medeniyeti yıkılışından sonra ortaya çıktı. Fikir zemini gelişiyordu. Akadlar'dan sonra gelen Babil Medeniyeti bu sürüsüne bereket çok tanrıları işe yaramaz bulup kendi "Marduk" adlı tanrısında birleştirmişti bile.

Yani çoktanrıcılık, gelişen komplike problemlere: evrensellik aşamasının kapıdan-bacadan girişine çare olamıyordu. Evrensellik aşamasının başlangıcı da olsa, kutsallaşma düşüncesinde de bir tarihcil devrim kendisini dayatmıştı.

Bunu medeniyetleri fetheden ama medeniyetlere fetholan imparatorluklar kurmuş Tarihsel Devrimler başaramadılar. Çünkü ilk ana Irak Medeniyeti'nin etkilerine çarçabuk giriyor; teoriden çok pratiğin adamı oluyorlardı. Zaten Antikçağda din, teoriden çok dar pratik amaçlıydı. Pratiğe yol gösteriyorsa, Tarihsel Devrim veya medeniyet ilerleyişine yarıyorsa, din vardı. Yoksa çarçabuk başka tanrılara bel bağlanıveriyordu.

Ama dinde de veya bu denli pratik birikimlerden sonra kutsallaşma prosesinde de bir sıçrayış gerekiyordu. Bunun için Filistin kavşağında göçebelik yapan Semit torunları en uygun pota oldu.

Ne Tarihsel Devrim yapıp medeniyete geçebildiler, ne de yabancı medeni-barbar çok tanrılarına boyun eğecek kadar köle ve de cahildiler. Gelenekleri zengindi. Tek çareleri kalıyordu. Kutsallaşma prosesini yepyeni bir aşamaya sıçratmak.

Tektanrıcılık bu yüzden; aşamaların birikişi ve bulundukları saçmalığa varmış çoktanrıcı medeniyet-barbar ilişkiler ortamı yüzünden İbrahim’e ve göçebelerine nasip oldu.
İsa’dan önce 1300'lerde Mısır'da da tektanrı fikirleri gelişti. Bu belki Yakup-Yusuf zamanı Hiksos akınlarıyla Mısır'a inmiş hatta hükümette görev almış Yusuf’un etkileriyle filizlenmiş olabilecek bir tektanrıcılıktır: Hermes'in İdris olduğu da söylenir. Ancak Mısır'ın orijinal gelişimiyle sentez olduğu açıktır: Hermes 42 Kitap yazmış; Mısır'ın ana medeniyet Irak'tan gelmiş medenileştirici tanrısı Osiris ile harmanlayıp tektanrı sentezine ulaşmış: Madde-Kuvvet-Zekâ üçüzü: Baba-Oğul-Kutsal Ruh İsevilik ile çıkmazdan 1300 yıl önce Arz-Talep-Fiyat'ın Mısır düşüncesinde yansıması olsa gerekti. Ama medeniyet şartlanmalarında hem İbrahim tektanrıcılığı kadar temiz değildi, hem de o iç tezatlar cehenneminde tutunamayacaktı...

Hermes'ten 600-700 yıl sonra İran’da Zerdüşt, Hint'te Buda tektanrıcı senteze ulaştılar. Yani artık vakit dolmaya başlamıştı. Ama Hz. Muhammed kadar güçlü bir Tarihsel Devrim göreviyle karşı karşıya bulunmuyorlardı.

İbrahim kadar da Irak-Mısır-Finike Medeniyetleri'yle yakın ilişki içinde ve işlek orta ticaret yol kavşağında bulunmuyorlardı. Bulundukları pota kadarıyla yaratıp gelişebildiler, İbrahim’in üstünlüğü bu prosenin başlangıcında yer alabilmesindeydi.



 İBRAHİM : YENİ ÇAĞIN ALAMETİ ve DÜŞÜNCEDEKİ YENİ SOYUTLAMA SIÇRAMASI
 
Dikkat edilirse, Tevrat'ta ve Kutsal Tarih'te anlatılanlar, İbrahim ile birlikte masal - mitoloji - efsane karanlıklarından sıyrılır; Tarihi kişiliklere ve olaylara bürünür. Bunun tarihi - zihinsel anlamları üzerinde durmalıyız:

1- İbrahim toplumu da yazısız tarih öncesi toplumudur. Yaşadıklarını yazıya geçiremez ağızdan ağıza nakil ile yeni kuşaklara aktarır. Ama kişilikler ve olaylar artık masalsı sembollerden sıyrılmıştır.

Tevrat İbrahim'den en az 1000 yıl sonra kaleme alınmıştır. Ancak ağızdan ağıza gelen destanların tahrif edilemeyeceğini biliyoruz.
Demek İbrahim ile birlikte yeni bir çağın içine girilmiş bulunuluyor. Bu sadece İbrahim toplumunu - Semitler'i içine alan bir başkalaşım değil bütün medeniyet ve barbarlar dünyasını etkileyen bir gidişin başlangıcıdır. Ve ilk Fikir belirtileri -alametleridir.

2- Artık ırmaksal medeniyetlerinin ülkeleri ve o medeniyetlerin arasında alış-veriş ganimet hammadde - paralı asker - ucuz işçi olarak gidip gelen barbarlar dünyası, birbirileri için masal ülke - masal insan durumundan çıkmıştır. Birbirlerini görüp duyar - yoklar savaşır - iş görür duruma gelmişlerdir.

Çünkü "lokal" aşamadan çıkılmıştır; medeniyet ve barbarlar ve ticaret yolları kıtalararası bağlantılara ve evrensel arayışlara girmişlerdir.

Medeniyetler arası boşluklar doldurulmaktadır. Ticaret yolları artık bütün barbarlarca, yeni fetihler ve tarihsel devrimlere yol açabilecek görevler için doldurulmakta itiş kakışlar - çekimler artmaktadır. Semitler'in yakın doğu Medeniyetleri: Irak - Finike - Mısır arasında yaptıklarını Asya’da Çin - Hint ve Irak arasında Moğol ve Türkler yapmaktadırlar. Bunlar yeni çağın tarihsel devrimleri için bilmeden hazırlıktır.

3- İbrahim'den birkaç yüz yıl önce, ilk hareketli hayvansal medeniyetin tohumları, atılmış bulunuyordu. Irmaksal veya bitkicil (hareketi çok kısıtlı): ilk ana medeniyetler en az 3000 yıl biriktikten sonra yeni bir aşama için ele vermişler ve Finike ile Mısır'dan Girit'e - Miken'e ve Greklere uzanmışlar; kent tohumlarını yerleştirmişlerdi:

Plasgüsler'den Egiale I.Ö. 2164 yıl Sicyone kentini kurdu. Mısır'dan kovulan İnachus İ.Ö.1986 'da Mısır'a yakın Argos kentini kurdu. Ve bundan sonra Yunanistan'da kentleşmeler hızlandı. 36 yıl sonra İnachus'un kız kardeşi, Korint'i kurdu.: İ.Ö.1950. Her ikisi de çok iyi savunmalı korsancıl bezirgan sığınaklarıydı. Ama Korint tam bir deniz ticareti kentiydi. Zenginleşip güçlenecekti. Korint'ten 440 yıl sonra barbar Doryenler'in saldırısına karşı Proronees oğlu Spardan Isparta'yı kurdu: I.Ö.1910. Ondan sonra I.Ö. 796'da, Oggyes Attik'te Eleusis'i kurdu. Atina, Grek Medeniyeti'nin en azgın en ideal korsan ticaret kentiydi. Ama en geç kurulan da Atina kenti oldu. Çünkü kent tohumları dışarıdan yoklayışlarla geliyordu: Yine bir Mısırlı olan Cekrops tarafından 418 yıl sonra İ.Ö.1578'de kuruldu. Atina'nın kuruluşundan 228 yıl sonra I.Ö 1550 bir Finikeli olan Cadmee Thbes kentini kurdu.



Ve bundan 28 yıl sonra Grekler'in ünlü Dükolyon adına bağlı tufanı patlak verdi Plasgüsler göçü bu kentlere tarihsel devrim yaratıyorlardı. Bundan sonra Grek Medeniyeti önlerindeki Troya'yı kaldırıp daha hareketli bir medeniyet geliştirdiler. Ve Antik Tarih'te yeni bir çığır açtılar. Artık medeniyetler, Kıtalararası evrensel birlik arayışlarına daha açık - sürekli - belirgin hedef girişilere kalkışırlarken tarihsel Devrimler de aynı yolu izleyeceklerdi.

İbrahim, bu gidişin, düşünceye yansıyan (Filistin: dört yolağzı rasathanesinde hazırlanıp gelişen) başlangıcı oldu.

İbrahim zamanı, kesin bir tarih bildirmese de aynı zamana rastlayan olaylarla akla en yakın bir tarih: İ.Ö.1900-1800'ler verilebiliyor. Bu hesapla İbrahim, tarih olarak da, medeniyet barbar güreşlerin kıtalararası aşamaya girişinin başlangıcı oluyor. Bu evrensellik - fikirlerinin ve girişimlerinin de başıdır. Bunu fikirsel alâmet olarak görmek daha doğru olur. O fikirleri batıda Roma'nın doğu'da Arap ve Türkler'in benimseyip yaygınlaştırması büyük evrencil tarihcil devrimlerle çok sonra olur. Ama yine de o evrencil atılış yaygınlaşmaların ilk belirtileri İbrahim ile olmuştur.

4- Bu yüzden İbrahim toplumu yazısız toplum olsa da düşünce ve davranışları yorumlayışları, kendilerinden öncekiler gibi masalsı - sembolik biçimden kurtulmaya başlamıştır. Hatta büyük çoğunlukla kurtulmuştur.

Bu düşünce sisteminde ilerlemeye de işaret eder: Daha gerçekçi - determinist yaklaşan görüşler hiç olmazsa çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa doğru gelişirken evreni: doğayı ve toplumu yorumlayış gücü determinizm gibi bir tekliğe monizme ulaşır veya yaklaşır.
         a-) Beyin, somut - ayrıntılı bilgileri çoğalttıkça veya ayrıntılarla beslenmiş tarihin ana olayları içinde geliştikçe, daha gerçekçi somut olaylarla bağlantılı düşünce sentezlerine; kanunlara; soyut formüllere ulaşması daha çok olasılaşır. Fakat bu yetmez.
         b-) Ayrıntılar içinde bozulmamak için temiz sentezlerle gelişmiş veya antrenmanlaşmış olması gerekir.
         c-) Bütün bunlar için tutkun - yılmayan şaşırtıcı hatta ürkütücü bir azim gerekir. Çünkü en hazır soyut bir formüle ulaşıp geliştirmek için modern çağda bile bir ömür yetememektedir. Antik çağda tektanrı sentezi için de bu realite fazlasıyla geçerli olur. Bu yüzden denebilir ki "azim"li kişilik motoru olmadıkça düşünce helikopteri deneycil konuş ve havalanışlarını sentezleştirip yükseklere çıkaramaz.
         d-) Hemen bunun yanıbaşında satılık olmayan bir kişiliğin tutkun - sürekli biraz işleyebileceği anlaşılabilir bir özelliktir. Ulaşılmış bulunan sentez sürekli işlenebildikçe, keşfedilmiş bulunan sentez gümbürtüye gidebilir. Satılık kişilik kolayca kaderine ve keşiflerine ihanet edebilir...
         e-) Ve bütün bunları, yeni bir çağın şiddetli yeni - alışılmadık ve sürekli hem de artan dozlardaki yeni uyarıları kuşatmış bulunmalıdır. Ki eski fikirlerden yeni fikirlere doğru ana formüller kendilerini ortaya koyabilsinler.

İbrahim'in kendisi ve zamanı bütün bu verilere sahip bulunuyordu:

         a-) İbrahim için artık çoktanrılar devri giderek geride kalan eski fikirler haline geçiyordu. Çünkü Akad medeniyeti bu devri fazlasıyla işlemişti. Ve Finike - Mısır - Irak medeniyetleri ve çevre barbarlar bu alışılmış - hatta kanıksanmış sürüsüne bereket çok tanrı saçmalıklarıyla dolup taşıyordu ama hiçbir probleme de çözüm getiremiyorlardı. İbrahim'in bu ayrıntılardan yeni bir formüle açılması veya geçmişte uyulmuş bir tektanrı fikrine sarılması kaçınılmaz oldu.

         b-) İbrahim, bu çoktanrıcı ayrıntılara kuşbakışı bakabilecek ve tekrar tekrar gözden geçirip onları eski fikirler olarak geride bırakabilecek temiz bir barbar toplumunda ve medeniyete kıyasla temiz Filistin dört yolağızı rasathanesinde kendi elleriyle kurduğu sunaklar ortamında yaşıyordu. Zekası da alçak gönüllü tüketim alışkanlıkları içinde sade ve tertemiz işliyordu. Medeni beyni gibi igdiş edilip kastlaştırılmamıştı. Ve beyni de medeniyet görmemiş - işitmemiş yaşamamış bir barbar kadar cahil durumda değildi. Tersine binlerce yıllık mitolojik Semit sentezleriyle - Sümer gelenekleriyle doğru derslerle doluydu. Yani antik tarihin işleyiş kanunu İbrahim'in beyin hücrelerinde geliştirici dinamizmini kurmuş bulunuyordu.

         c-) Barbar demek külliyen azim demektir de. Çünkü tarih onun için yeni başlar; her şeye meraklı ve sonsuz denecek kertede açlık içindedir. Hele bu barbar, İbrahim gibi sonuna dek barbar kalmak zorundaysa merakları - hırsı son nefesine dek sürecek demektir. Bu yüzden İbrahim'in azmi sonsuz denebilecek süreklilikte ve güçtedir. Sarıldığı inandığı fikri sonuna dek götürebilir. Medeniyet içinde çıkmış veya çıkabilecek yeni fikirler bu yüzden de uzun ömürlü olamamışlardır.

         d-) Bir barbar satılacağına ve hele zenginlerin parayla satın alınmış, istediği zaman istediği yana döndürebileceği kuklası olmaktansa ölmeyi tercih eder. İbrahim'in Sodom Kralı'na verdiği yanıt hatırlansın: "İbrahim'i Sodom Kralı zengin etmiş dedirtmemek" için ondan bir "çaruk bağı bile" almaz. Ama inancı için ölür de köle de olur.

Bu yüzden İbrahim inancının peşinde sonuna dek koşar... O'nu besler büyütür.

         e-) Ve İbrahim’i kuşatan çok tanrıcı medeniyet saçmalıkları ve çürümüşlükleri O'nu sürekli olarak yeni fikirlere itip geliştirecek biçimde kuşatıp iteliyordu. Hatta kaçacak hiçbir delik bırakmamışcasına O'nu Tektanrı düşüncesine doğru sıkıştıracak biçimde boşlukları dolduruyordu. Ne medeniyetlere kapılabiliyor ne de onlara karşı tarihsel devrim yapabilecek güce ulaşabiliyordu. Ancak kendi tektanrı dinini ve toplumunu bu yolda eğitime geliştirebilirdi.

Bu yüzden İbrahim ile birlikte Semit ve Sümer gerçeklerinin masal - mitoloji karanlığından kurtulup tarihi kişilik - olay haline gelişi anlamlıdır. Ve bu anlam yeni bir çağın ilk fikirsel işaretlerini - alametlerini - müjdesini verir. Tektanrı fikri, İnsanlığı İbrahimden 2000 yıl sonra olsun arkası kesilmeksizin saran ve sarsan bezirganlığın evren çağının başlangıcı: ilk fikir alametleri olduğunu, kendisinden binlerce yıl sonrasını da sezerek bildirmesiyle ve bu sezilerin gerçek oluşuyla da ispat etmiş oldu:

"O günde Rabbi Abram ile ahdedip dedi: Mısır Irmağından (Nil'den) Ulu lrmağı (Fırat'a) kadar bu diyarı, kenileri ve Kenizzleri ve kadmomlerive Hititleri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorleri ve Kenalıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine verdim" (Bap 15. Tekvin.)

İbrahim için evrensellik bundan daha açık dile getirilmezdi. Kendisi 300 aslanlık bir orduya sahipti ama bütün Yakındoğu medeniyetlerini ve ticaret yollarını gözüne kestirmişti. Moral değeri böylesine üstündü. Mısır - Finike - Irak - Anadolu medeniyetlerini ve buralardaki en büyük toplumları kendi tektanrı bayrağı altında toplamayı idealleştirebiliyordu. Bunu başarması İbrahim için evrensellik anlamına geliyordu. Çünkü medeniyetler - Barbarlık İnsanlık ana damarları buralarda atıyordu. Uzakdoğu medeniyetlerinin işine de sonra bakılabilirdi.

Bu açılardan da "İbrahim Dini" Totem din veya "Kan" dini uydurmalarına sokulamazdı. O aşamada hiçbir Yakındoğu komünü, saf totemizmi taşıyacak kertede Sümer - Mısır - Finike medeniyetlerinden ve dinlerinden etkilenmemiş olarak bulunamazdı. Sümerden ve dinlerinden etkilenmiş "Kan" teşkilatları da kendi totem dinlerini Sümer dinine: çoktanrılarına bağladıkları için bağımsız bir ata dinine sahip değillerdi. Bu da Tevrat'a yansımamazlık edemezdi. İbrahim'in evrenselliği bunları çoktan aştığını gösteriyordu.

Sonra gelen evrensel tarihsel devrimler, tarihsel devrimler liderlerinin de süratle tektanrı dinlerine sokulabilmeleri veya girebilmeleri de çoktanrı dinlerinin artık işlerinin bittiğini gösteriyordu. Romalılar ve Türkler; sonra Moğollar - Cermenler ve benzerleri hep bunu örnekleyip işlerler... Fakat o zaman bile o komün veya gelenekli toplumlar tektanrıcılık için kendi komunal ata dinlerinin totemci - anacı - babacı geleneklerini taşımadan edememişlerdir. İbrahim dini Saf: tertemiz tektanrıcıdır. Demek devşirme veya sokuşturma bir ekletizmden çok süzülüp gelen bir yaratıştır söz konusu olan...
 
Notlar:
 
(9) C.W Ceram: L'Avanture del' Archelogie.1957. Londra.


0 yorum :: TEK TANRICILIK SENTEZİ VE HZ. İBRAHİM

Yorum Gönder