Batı Bilimine Meydan Okuyan Adam: "MARTİN BERNAL"

Orhan Gökdemir

Tam adı Martin Gardiner Bernal. Londra'da doğdu, fizikçi John Desmond Bernal ve sanatçı Margaret Gardiner’in oğulları. Baba Bernal bizim kuşağın üniversite yıllarında başucu kitabı olan “Materyalist Bilimler Tarihi” adlı kitabın yazarıdır. Sanırım kitaba “materyalist” sözcüğünü Türkçesini yayınlayan yayınevi eklemişti. Din henüz bugünkü kadar genişlememişti ve “materyalist” sözcüğü kitaba ilgiyi garanti altına alıyordu. Ama bunun ötesinde Bernal’in “Bilimler Tarihi” gerçekten de “materyalist”di.

Çok bilinmemekle birlikte Martin Bernal’in anne tarafından gelen damarı da önemlidir. Anne Margaret Gardiner, Mısırbilimci Sir Alan Gardiner’in kızıydı. Mısırbilime katkıları nedeniyle Sir olan Alan Gardiner alanında çok önemli kitaplara imza atmıştı. Ayrıca Tutankamun’un mezarının kâşiflerindendi. Çok geç yaşta ölmesine rağmen Tutankamun’un lanetine uğrayanlar arasında sayılıyordu.

Martin Bernal böylesine hoş bir ailenin ilgisi geniş çocuğuydu. Bernal'in çalışmaları Çin Dili üzerine oldu. Cambridge Üniversitesi'nde Doğu çalışmaları ile ünlendi. Modern Çin tarihinde uzmanlaştı. İbraniceye ilgi duyması aileden aldığı kültürel mirasa rağmen daha geç dönemde oldu. Bütün bu olgular sanki onu sıra dışı bir araştırmacı yapmak için özel olarak bir araya gelmişti.

Kara Atena’nın arkasında işte böyle bir tarih var. Kara Atena’nın temel tezi, özetle Batının kültürel köklerini dayandırdığı Antik Yunan’ın Afro-Asyatik bir temel üzerine kurulu olduğu. Yani Yunanlılar, Mısır ve Fenike’nin mirasçısıdır.

Peki, nasıl oluyor da Batı her şeyi Yunanistan'la başlatıyor? Martin Bernal, Kara Atena’da işte bu “imalat” sürecini anlatıyor okuruna. Batı medeniyetinin Yunan kökeni Avrupa'daki 18. ve 19. yüzyıl ideolojik akımlarının etkisinde, bilimsel nesnellikten uzak olarak imal edilmiştir. Avrupa tarih yazıcıları düpedüz ideolojik ve ırkçı öğelere dayanarak, Batı için yeni bir tarih imal etmiştir. Yunanistan ve Ariler dışında kalan Afrika ve Asya köklerin Yunan kültüründeki büyük etkisini bilinçli bir şekilde inkâr etmiş ve zamanla bu izlerin silinmesini sağlamıştır.

Bunun başka sebepleri yanında Batı’nın Afrika’ya çıktığı sömürge seferlerinin doğrudan etkisi vardır. Batılıya göre esir alınıp köle pazarında bir mal gibi satılan “zenci”lerin bir uygarlık yarattığını düşünmek saçmadır. Afrika vahşi bir kıtadır ve uygarlık yaratmaya muktedir değildir. Böylece Niebuhr ve Müller gibi 19. yüzyıl tarihçileri bilimsel disiplin ve kanıtları da bir tarafa bırakarak bugün genel kabul gören Arî modeli kurdular. Buna tarihi teze göre, Kuzeyden Mora'ya gelen saf Hint-Avrupa ırkından Dorlar ve Helenler buradaki vahşileri medenileştirip Avrupa medeniyetinin temellerini atmışlardı. Anadolu, Sümer, Finike ve Mısır medeniyetleri bir kenara itiliyordu. Arî modeli savunanlara göre Yunan medeniyetinden önce kayda değer bir medeniyet yoktu; varsa bile bunlar Yunan kültürünün alt kültürleri veya barbarlardı.

Çok iyi yetişmiş bir bilim insanı olmasına rağmen Bernal’in tezleri Batı bilimi tarafından tepkiyle karşılandı. Bernal alanının dışına taşıyordu, dilbilim açısından yeterli eğitime sahip değildi, bilim alanının dışından besleniyordu…

Şurası acık ki Martin Bernal’in Kara Atena’sı “Batı bilimi” için yıkıcı bir etki yarattı. Önce bilim için “nesnellik”ten çok ideolojinin önde olduğunu gösterdi. Sonra, Batının kurguladığı tarihin ne kadar tek yanlı olduğunu ortaya çıkardı. Batı, tarihi “işine geldiği gibi” yorumluyordu ve daha kötüsü kendi yorumunu “nesnel bir bilim” olarak ileri sürüyordu. Bernal, eseri boyunca, Batı’nın duygusal kırılmalarının büyüyen dalgalar halinde Dünya tarihinin duvarlarını dövdüğünü, giderek onu şekillendirdiğini ortaya çıkararak bir kibri yıktı ve bir kompleksi kırdı.

Bunlar Dikine’de yıllar önce Mustafa Çölkesen’in Martin Bernal söyleşisi çevirisinde not ettikleri. Devamında yazılanlar da bugün için olduğu gibi geçerli:

Fransız Devrimi-Masonluk-Mısır arasında var olduğu kabul edilen ilişkinin, Batıdaki Hıristiyanlık-Romantizm-Irkçılık üçlüsünü nasıl etkilediğini bilmeden kodlarını çözemeyeceğimiz bir tarih çıktı ortaya. Fransız Devrimindeki “aşırılıkları” masonizme bağlayan, onun kaynaklarını da Mısır’da bulan gericilik dönemi Mısır’ın bütün izlerini sildi ve boşluğu Yunanistan ile doldurdu. Bu kırılma felsefeye, bilime, kültüre damgasını vurdu; bütün bu alanlardaki köksüzlük işte bu politik kırılmanın tezahürüydü. Sonuç itibariyle dinsel, yerel ve ırkçı bir kültür ile karşı karşıyayız artık.

Ve daha önemlisi, dünyanın geri kalanı bu sakat kültürün bombardımanı altında bütün çıkış yollarını yitirmiş durumda. Dünya bir büyük hesaplaşmaya hazırlanırken, kibre yönelik darbelerin, komplekste duygusal tepkilere yol açması doğaldır. Afro-amerikalıları heyecanlandıran aceleci siyasal çıkarımları anlıyoruz ama asıl önemli olan bütün bu karmaşanın içinden bilimsel çıkarımlar yapabilmektir. Bernal bu kapıyı aralayanların başında gelen bir bilim insanı; dikkatle izlenmeyi ve ama elbette aynı dikkatle eleştirilmeyi hak etmektedir.

Sonuç itibariyle 1700’lü yılların ikinci yarısında Alman akademisyenler felsefeyi Yunanlıların icat ettiklerini iddia ettiklerinde müstehzi bakışlarla karşılaşmışlardı. Bugün aksini iddia etmek felsefe ve bilim camiasında bir sapkın olarak karşılanmak anlamına geliyor.

Bernal, Dikine’de yayınlanan söyleşisinde Afrika etkisinin nasıl sıfırlandığını şöyle anlatıyor: “Uzun bir süre boyunca ırkçı iftiralardan Mısır’ı muaf tutmak mümkündü. Bu hususu değerlendirmenin üç ayrı seçeneği mevcuttu. Birincisi, Mısır medenileşmişti, ancak Afrika’nın bir parçası değildi, ikincisi Mısır Afrika’nın bir parçası idi, ancak medeni değildi, ya da hepsinden iyisi, Mısır ne siyahtı ne de medeni idi. Aydınlanma boyunca, insanlar esasen Mısır’ın medeni ve beyaz ırktan olduğu görüşünü benimsediler. Sihirli Flüt :Mısır isimli eserde Mısır’ın felsefe ve medeniyetin kaynağı olduğunu görebiliriz. Ancak, bu, ayrıca, dikkat çekecek ölçüde beyaz ırka aittir. Gerçekte, günahkar ve onun tutkularının çocuğu olarak görülen siyah kölesi ile birlikte Isis ve Osiris’in yüksek papazına tezat oluşturmak suretiyle oldukça kategorik olarak bunun tersi resmedildi. Artık, orijinal tam operasında Monostatus’un davranışının, renginin değil, özellikle köleliğinin bir sonucu olduğunun söylenmesi gerektiği doğrudur- bunu kitabımda kaçırdım. Ancak bu standart libretti’yi (senaryoları) atlamaktadır ve toplam görünüm rasyonel beyaz efendinin tersine “Şehvetli Mağribi” ye aittir.

Romantikler, büsbütün tersini, yani Mısır’ın medeni olmadığını iddia ettiler. Winckelman Mısır sanatının bu denli kötü olmasının bir nedeninin Mısırlılarda resim çizebilecek sadece çirkin insanlar olmasından kaynaklandığını iddia etti ve sonra siyah insanların basmakalıp, tuhaf imajını aktarmaya başladı. Böylelikle elinizde çalışılabilecek sadece bu alternatifler mevcut idi.

1830’ların sonları ve 1840’lar boyunca Aryan modeli öne sürüldü. Eski modelin çökmesi tamamıyla externalist (dışsal) nedenlerden kaynaklandıysa da, Aryan modelinin yükselişinin bir hayli internalist (içsel) unsurları vardı: akademisyenler, bir zamanlar ön Hint-Avrupa dilini konuşan halkların Hint-Avrupa dil ailesinin varlığını ve makul olarak, bu insanlar için Yunanistan’ın kuzeyindeki bir anayurdu kabullendiler.

1880 yılında Fenikelileri bile ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba vardı. Anti-semitizmin parlaması, 1917’den sonra, Rus Devrimin Yahudilikle tanımlanmasıyla birlikte gündeme geldi. Bu, kadim Yunanistan’ın tarihçiliğini etkiledi ve benim aşırı Aryan modeli dediğim şeye neden oldu. Ben iki alt kategori oluşturdum - “ Mısırlılara, hayır; Fenikelilere, olabilir” diyen geniş Aryan modeli ve “Mısırlılara, hayır; Fenikelilere, hayır, sadece Yunanlılar. Yunan üzerinde kuzeylilerin etkisi” diyen aşırı Aryan modeli.”

Bu değerli bilim insanı geçen yılın Haziran ayında kaybettik. Bir dizi şaklabanın arkasında düzülen ağıtları onun arkasından duymadınız doğal olarak. Çalışmasının ilk cildi Özcan Buze’nin değerli çevirisiyle Türkçede yayınlandı. Arkasında gelen iki cilt ise çevirmenini ve bu riskin altına girecek yayınevini bekliyor.

Bu arada şunu da not etmeliyim: Türkiye’de Yahudi Hıristiyan Savaşları adlı çalışmamın temel kaynaklarından biri Kara Atena. Orada naçizane başka bir kurgu yapmaya çalıştım. Dediğim şu; biz, Osmanlı Mısır donanması Navarin’de birleşik Avrupa ordusuna yenilmeseydi ve Yunan Krallığı nihayet kurulmasaydı Batı “bilimi”nin bu kurgusu mümkün olabilir miydi? Dünya felsefenin ve tarihin Yunanistan başladığına ikna edilebilir miydi?

Dünya, Batı'nın gücünün ve biliminin sarsıldığı bir dönemde yeni ve büyük sorulara hazırlanıyor. Martin Bernal işte bunun tetikleyenlerden biri. Önümüzdeki yüzyıl, bu “imalat”ın yıkıldığına tanık olacak, elbette onunla kurulan dünyanın da.

14.07.2014

0 yorum :: Batı Bilimine Meydan Okuyan Adam: "MARTİN BERNAL"

Yorum Gönder