Twitter, Facebook paylaşımı

0 yorum


Her bir makalenin sonunda beğendiğiniz yazılarımızı twitter ve facebook'da paylaşmak üzere ilgili butonlar entegre edilmiştir.

Bu butonları kullanarak yazılarımızı paylaşabilirsiniz.

KENDİ ÜZERİNE ÇÖKEN BİR DÜNYANIN DİNİ

0 yorum
Orhan Gökdemir

Şeytan Ayetleri, yazar Salman Rüşdi'nin romanı. İlk baskısı 26 Eylül 1988'de İngiltere'de yapıldı. Kitabın bir bölümünde, Muhammed'in içinde yaşadığı pagan topluluğun desteğini almak üzere pagan tanrıçaları onaylayan sözler ettiği, bu desteğe ihtiyaç kalmayınca bu ayetin şeytan tarafından yazdırıldığını iddia ettiği anlatılmaktaydı.

“Lât ve Uzza’yı ve diğer üçüncüsü Menat’ı gördünüz mü?” (Necm; 53/19-20) Kuran’da adı geçen bu üç tanrıça gerçekten de “cahiliye” dönemi Arap politeizminin ilginç simgelerindendi.

Aslında bu “alımlama” girişiminin dinler tarihi açısından şaşırtıcı bir yanı yok; yani Senkretizm, bütün dinlerde olağan hallerden biri. Böylece eski inanç yeni inanca sızıyor, yaşamını bir şekilde uzatıyordu. Örneğin cahiliye dönemi Arapları arasında taşlara tapınma çok yaygındı. Tanrısal varlıklar adına yapılmış kutsal mekânlara (beyt) da sık rastlanıyordu. Örneğin Mekke’de bulunan Kâbe, Hicaz bölgesinin ‘beyt’lerinden biriydi. Burası daha cahiliye döneminde Hicaz paganizminin bir merkezi haline gelmişti.  O tarihlerden kalan ritüel çok az değişikliklerle günümüzde de devam ediyor.

Elbette gök cisimleri de tanrılaştırılmıştı. Lat, Uzza, Menat aynı zamanda birer gök cismiydi ve Allah’ın kızları olarak anılmaktaydı. Örneğin Uzza Venüs’le özdeşleştirilmişti, Afrodit-İştar’ın Arap versiyonuydu.

Özetle Salman Rüşdi, dinler tarihinin çok olağan vakalarından birini anlatıyordu. Zaten bu olayın vaktiyle tartışıldığı da çok açıktı. Bu tartışmanın Kuran’da izleri vardı. Gerçekten de, Hacc Suresi'nde, şeytanın, Tanrı'nın gönderdiği her peygambere türlü şekillerde musallat olduğu, onları yanılttığı ve nihayetinde Tanrı'nın bu peygamberleri yanılgıdan ve şeytanın yalanlarından koruduğu ve böylece tebliğ görevinin kusursuz bir şekilde yapılmasını sağladığı anlatılıyor. (K. 22 Hacc 52)

Bazı kaynaklara göre de yukarıdaki ayet, Muhammed'in şeytan tarafından kandırılmasıyla ilgili olarak indirilmişti. Şeytan, Muhammed'i, "müşriklerce" (paganlarca) kutsal bilinen ve adları Lat, Uzza ve Menat olan üç tanrıçayı övücü sözler söylemesi için kandırmış ve bu sözleri onun diline ayet olarak sokmuştur. Şeytan'ın bu oyunu sonucunda Muhammed: "Lat'ı, Uzza'yı ve... üçüncü olan Menat'ı gördünüz mü?” diye konuşmuş, Rivayete göre Şeytan "İşte bunlar, yüce turnalardır... Şefaatleri de elbette ki umulur" sözlerini ilave etmişti.

Biliyoruz, gerek kalmamıştır. Lat, Uzza ve Menat bütün putlar yıkılmış, dikili taşları kaldırılıp atılmıştır. Ancak her nasılsa “karataş” kültü Kâbe’de hala yaşamaktadır.

Buna karşın incinmeye çok müsait ve kendi inanç tarihi hakkında ümmi “Müslümanlar” Rüşdi'nin kutsal değerlere saldırdığı kanısındaydı. Ayaklandılar, Rüşdi’nin kitaplarını yaktılar.  Pakistan'da büyük olaylar çıktı. İran dini lideri Humeyni, Rüşdi ve kitabın yayınlanmasında görev alan kişilerin öldürülmesini olanaklı kılan bir fetva yayınladı. Kitabın Japon çevirmeni Hitoshi Igarashi 1991’de bıçaklanarak öldürüldü. İtalyan çevirmeni Ettore Capriolo aynı ay içinde bıçaklandı. Eseri yayınlamaya teşebbüs eden yazar Aziz Nesin İslami çevrelerce hedef gösterildi ve bu kışkırtmalar 2 Temmuz 1993’te ikisi eylemci 37 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan bir yobaz ayaklanması ile sonuçlandı.

Dinler tarihinin cilveli hallerinden biri; 40-50 santim boyundaki bir meteor parçasına el sürmek için birbirini ezenler üç pagan tanrıça ile ilgili tartışmada inançlarına bir saldırı algısına kapılmaktaydı. Bunu konu edinen bir kurgu için 37 kişinin ölmesi gerekmişti. Hâlbuki Halife Ömer’in bu taş için, 'Biliyorum ki sen faydası ve zararı olmayan basit bir taşsın. Allah Resulü'nün seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim" dediği bile rivayet edilmekteydi.
Senkretizm dediğimiz işte bu. Geçmişinde çok güçlü bir paganizm bulunan, taşı kutsal bilen, gök cisimlerini tanrılaştıran bir kültürün bu geçmiş hakkında “duyarlı” olması anlaşılır bir vaka. Ama Lat, Uzza ve Menat’ı şeytan işi bulup, adında “il” bulunan melekleri büyük bir hoşnutlukla kabul edip, tek tanrı inançlarına bir halel gelmeden yaşamlarına devam edebilmeleri biraz zor anlaşılabilir bir vaka.

Ama bütün bunlar için insan öldürülmeye kalkışılması yine de anlaşılabilir değil.

Charlie Hebdo dergisine yapılan ve 10’dan fazla kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan saldırı bunun son örneği. Katiller “Allah büyüktür” diye nida ettiğine göre şimdilik böyle anlamamızda bir beis yok. Allah Ekber ama yine de intikam almak ve yanlışları düzeltmek için bu küçük insanları kullanmaktan kaçınamıyor. Örgütlenmiş cehaletin modern hali bu!

İlk işaretler El Kaide’yi gösteriyor. Hâlbuki onun Irak-Suriye versiyonu olan IŞİD, geçtiğimiz günlerde “Kabe’yi yıkmak”tan söz ediyor, hacıları “taşa tapmak”la suçluyordu. Bu ağır suçlamanın hiçbir Müslümanın dini duygularını incitmemesi ayrıca manidar.

Son 20 yılda sadece Irak ve Suriye’de 2 milyona yakın Müslüman, işgalcilerin yarattığı bir ortamda birbirini boğazladı. Yakıp yıkılan tapınakların haddi hesabı yok. Bu coğrafyada bütün Müslümanlar ağır bir şekilde aşağılanıyor, itilip kakılıyor, hırpalanıyor. Bütün bunlar bir yana birkaç milyon Yahudi, bütün Arapları rehin almış durumda. Buna karşın islamdan feyz alan silahlı örgütlerin tek başarısı kendi dindaşlarını öldürmekten ibaret.

Demem o ki cahiliye dönemi bütün ağırlığıyla üstümüze çökmüş durumda. Belki tanık olduğumuz kafa koparma seansları bu gecikmiş senkretizmi mümkün kılmak içindir. Çünkü son günlerde yaşadıklarımız vücudunun üzerinde bir kafa taşıyanların anlayamayacağı işler…