Bir Enternasyonalistin İflası- Sungur Savran

0 yorum

Mustafa Çölkesen

Eski 1402’lik öğretim görevlisi, marksist iktisatçı Sungur Savran, onyıllar önce, 1980’lerin sonlarına doğru Ernest Mandel’le tanışmamızın hemen akabinde, biri akademik, diğeri politik 2 dergi vasıtasıyla tanıdığımız bir troçkist büyüğümüzdür, o dergilerden birisi olan, belki de Türkiye solunun en önemli teorik dergisi olarak anabileceğimiz “Sınıf Bilinci”ni, yayın hayatına son verdiği dönemin bir süre öncesine kadar zaman zaman takip ettik, Ortodoks marksizmle göbek bağımızı kesmeye çalıştığımız 90’lı yılların sonu itibariyle o çevreye olan ilgimizde azalmış oldu, daha sonra bir vesileyle “Devrimci İşçi Partisi” adı altında bir oluşum haline geldiklerini ve Gerçek Gazetesi ismiyle internet sayfalarının bulunduğunu öğrendik, Türkiye solunun yeni yönelimlerinden haberdar olmak üzere zaman zaman sayfalarını izlemekteyiz.

Sungur Savran, sayfasındaki son yazısında, Birgün gazetesine yazdığı bir makaleye gelen 2 ayrı eleştiriye cevap veriyor, biz Birgün gazetesine yazdığı makaleye ulaşamadık, ancak Savran’ın söylemek istediklerini eleştirilere verdiği cevaptan çıkarmaya çalışıyoruz, kaldı ki Savran, cevap yazısının hemen başında, Leon Troçki’nin bir makalesine yaptığı atıf ve vurguyla söylemek istediklerinin özünü net bir biçimde ortaya koyuyor: “Bu dönem milliyetçi, İslamcı dalganın kabardığı bir dönem ve biz emekçilerle aynı dili konuşamıyor, onların ana hassasiyetlerini anlamıyor ve o nedenle onları saflarımıza katmakta zorlanıyoruz, kendimize – Troçki’nin belirttiği gibi- yine Lenin’i örnek alalım, o aynı zamanda ulusal(cı) birisiydi, o halde bizim de ulusal, yerel olana dönmemiz lazım.."

Bir polemik uzmanı olan Savran elbette bizim özetlediğimiz kavramları kullanarak konuşmuyor, konuyu daha üst bir politik kavram olarak “emekçi halkın anti-emperyalist duyarlılıkları” olarak itinayla yuvarlıyor, biz Kurtuluş Savaşı’ndaki fiziksel işgal dışında emekçi halkın anti-emperyalist duyarlılıklarına bu zamana kadar hiç şahit olmadık, bazı küçük politik gruplar olarak örgütlenmiş sendikal hareketlerin cılız seslerinin dışında, kendiliğinden İncirlik Üssü’nün kapatılması, bankaların millileştirilmesi, telekomünikasyon, teknoloji benzeri ulusal stratejik sektörlerin tamamen milli hale getirilmesi, özelleştirmeler v.b hassasiyetlerin mevcut olduğunu da hiç zannetmiyoruz. Bunlar ancak --dünya konjonktüründeki gelişmelere de bağlı olarak- sosyalist çevrelerin uzun soluklu çabalarıyla ortaya çıkarılmaya çalışılabilecek hassasiyetler olabilir.

Büyük Laik ve Modern dönüşümden, Cumhuriyet’in kuruluşundan uzun yıllar sonra toplumsal hayatın önemli bir kısmı dinsel/milliyetçi bir söylemle ele geçirilmiş, özellikle de emekçi kitleler bu akım tarafından fethedilmişken, tüm siyasi hayatını enternasyonalist gelenek içinde geçirmiş, hatip bir marksistin kariyerinin son yıllarında bir anda “yerlileşmeyi” hatırlaması bize örtülü bir “iflas beyanı” gibi gözükmektedir, Savran, bu yeni söylemini toplumsal hayata hızla nüfuz eden teknolojik devrimin dünya halklarını tarihte olmayacak denli "evrensel" hale getirdiği, ulus-devletlerin ise giderek tarihin antik surları gibi bu globalleşme eğilimine set çekmeye çalıştığı, küresel kriz ve radikal İslamcı grupların şiddet eylemleri nedeniyle Batı ülkelerinde de milliyetçi akımların büyüme eğiliminde olduğu, Ortadoğu’nun dinsel/mezhepçi bir boğazlaşma batağı içerisinde olduğu korkunç bir dünya panoraması ortamında dillendirmektedir. Savran, dünyanın, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, Laik-Modern Dünya ile dinsel/milliyetçi/mezhepçi yönelimler arasında bölünmüş olduğu gerçekliğini görmezlikten gelmekte ya da bir nedenle görememektedir.

Anti-emperyalizm konusunda çok uzağa bakmamıza da gerek yok, Gezi protestolarında sokaktaki laik, Kemalistler ellerinde Türk bayraklarının yanısıra, yıllar içinde anti-emperyalizmin sembolü olarak anılan Deniz Gezmiş’in posterlerini de taşımışlardır, Savran’ın şimdiki “yerlileşme projesi” için Deniz Gezmiş’in yanına örneğin Kurtuluş savaşından MHP’lilerin yücelttiği Topal Osman gibi bir figürde mi eklemeliydi gençler?

Savran’ın bu yaklaşımı bize çaresiz bir hastalığa yakalanmış bir kişinin devayı eskilerin tabiriyle “koca karı ilaçlarında”, üfürükçü hocalarda araması gibi gözükmektedir, dünya gerçeğini sadece Rus tarihinde olup bitenler üzerinden anlamayı düstur bellemiş Ortodoks birisi yeni yönelimine illaki putlaştırdığı liderlerinin (Troçki) bir söylevinden gerekçe bulacaktır.

Kaldı ki Sungur Savran’ın kafa karışıklığı sadece bu son yazısı değildir, birkaç ay önce dünyadaki demokratik sokak hareketlerini ele alan bir yazısında, 15 Temmuz’da şu hayli ilginç (!) darbe girişiminde sokağa çıkan siyasal islamcı kesimleri de o demokratik hareketlerin bir parçası olarak saymıştır. Burada, hocası Ernest Mandel’in de, yine hayatının son dönemlerinde en büyük siyasi gafının, yozlaşmış işçi devletlerinde Perestroika’yla Rus devrimini tamamen yıkmak üzere sokağa çıkan kitleleri alkışlaması olduğunu hatırlatalım.

Sosyalizm yüzlerce yıllık bilim ve aydınlanma atılımının evrensel bir çocuğudur, tam da bu nedenle “Evrensellik”, “Adalet”, “Laiklik”, “Eşitlik” çağrısı onun olmazsa olmazlarıdır, emekçilerin dünya tarihininin büyük gelgit dalgaları içerisinde dinsel/etnik/mezhepçi eğilimleri hızla benimsemesi karşısında sosyalistlerin “onları kazanabilmek adına” onlarla ağız birliği yapması insanlığın bölünmüşlüğüne el vermekten başka bir anlam ifade etmemektedir.

Ağabeyini sosyalist mücadele içinde yitirmiş, kendisi bir ömrü sosyalist mücadeleye adamış, hatip bir marksistin- bizim yıllar önce Evrensel Kişiler Çağı’nın açılmakta olduğunu ilan ettiğimiz bir küresel geçiş döneminde- günün birinde adından bile huylandığımız Doğu Perinçek söylemlerine yarım ağızla bile olsa yaklaşması ne büyük bir talihsizliktir?

09.09.2018