EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ ANLAMAK

Göktuğ Halis

 Ve Şeytan: "Tanrı bana kızarsa , o zaman ben de göklere çıkacağım, tahtımı TANRI'nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım, kendimi Yüceler Yücesi ile eşit kılacağım" dedi.

Kadim dünyada "mutlak kötülüğün"  karşılığı bulunmuyordu.  En basit anlatımıyla, bir " Veda Dini "reformcusu olarak gözüken Zerdüşt sonrası İran'ının etkilerine rağmen bir süre daha böyle devam etti bu. Mısır, Mezopotamya, Afrika ya da Yunan gibi çok sayıda dini ve felsefi dizgede, "kötülük" anlayışının edindiği yer asla tek Tanrılı inanışların düzeyinde değildi. Zerdüşt dininin etkisiyle Yahudilik dinine kanalize olan ve oradan İsa'nın hikayeleriyle Hıristiyanlığa ve son olarak da Müslümanlığa geçen bir "kötülüğü yeğin olarak sembolize eden bir karaktere" alabildiğine yabancıydı bu kültürler. Elbette kötülüğü dışladıklarından ya da "kötülüğü bir bütün olarak kendisinde toplayan bir karakteri" canlandıracak tassavvurdan, felsefi ya da simgesel bir düşünce sistematiğinden uzak ve yetersiz oldukları için değildi bu. Onlar için de doğanın, toplumun ve bilincin değişik kademelerine hitap eden ruhani varlıklar, cinler, ruhlar, hayaletler vardı. Ancak burada sorun, iyi ve kötü arasındaki karakteristik bir davranış kararlılığının olmamasıydı. İyi olan bir cin, ansızın karar değiştirir ve kötülük yapardı. Ruhani varlıkların "insani" kararsızlık içinde değerlendirilişi buradaki anlayışımızı kolaylaştıracaktır. 

ESKİ AHİD VE ŞEYTAN

Tek Tanrılı din sistematiğinin "şeytan" inanışının kökeninin Eski-Ahid'de bulunduğu düşünülür ve söylenir yaygın olarak. Ancak Eski Ahid'e yönelik basit bir inceleme dahi, bu kanının yanlışlığını ortaya koyar. Eski-Ahid, şeytan ve mutlak kötülüğün kaynağı ve merkezi olarak bir karakterin belirlenmesi noktasında oldukça cılız bir bütünlük sunar ve şeytan'ın yalnızca iki yerde isminin geçtiği gözükür. Bu niceliksel yetersizlik bir kenara bırakıldığında, Şeytan'ın Tanrısal bir amaç doğrultusunda hareket edişi kolaylıkla saptanabilirdir. Bu haliyle İslam'ın, Tanrı'nın yaratılarının ona karşı koymasının hurafe veya İsrailliyat olduğu yönündeki bildirimine paralel bir durum sergilenir.

Eski-Ahid'de dikkatleri ilk çeken nokta "Cennetten Kovuluş" mit'idir ve buradaki karakter Yılan, çoğu kaynakta Şeytan ile özdeşleştirilir. Ancak bu anlatıda "Yılan'ın" "şeytan" olduğuna dair bir ifade bulunmamaktadır. Buna karşın günümüze dek gelen yaygın kanı, bu özdeşimi kabullenmemize neden olmuştur. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, Yılan'ın bir kışkırtıcı olarak belirmesidir. Önce HAVVA'yı kandırır, ardından kadının ADEM'i kandırışını bizzat yönetir. Sonunda bu üç figür de TANRI'nın gazabına uğrar ve herbirine ayrı ayrı cezalar verilerek, CENNET'ten sürülmeleri olayı gerçekleşir.

Cennetten Kovuluş mitinin "Eski Ahid" versiyonu(versiyon sözcüğünden kasıt, anlatının özgün olmayışı ve Mezopotamya'ya ait Mit'sel anlatılardan esinlendiğinin artık yaygın olarak kabul edilmesidir), çok sayıda soru işareti barındırır: Kötülüğün ne olduğunu bilmeyen yaratıların, kandırılma eylemi sonrasında işledikleri bir günahın bedelini ödemeleri noktasındaki Tanrısal kararlılık, ilk adımda haklı olarak acımasızlık şeklinde nitelenebilir.Tanrı, hiç de affedici değildir bu öyküde. Yeni doğmuş bir çocuğun günah işlemekle suçlanmasına benzer bu kararlılık kuşkusuz  "cüz-i aklın eremeyeceği bir sır" olmaktan öte ikna edici bir açıklamaya sahip olmasa gerektir. Nitekim "günah" bir ön-bilgi veya uyarı gerektirir. Tanrı'nın iki ağacın meyvesini yeme yasağına ilişkin uyarısı ise "yasanın" çiğnenişi şeklinde değerlendirilebilir. Bir yasayı çiğnemek ise, kuşkusuz " günah işlemekten" farklı bir şeydir. Yasaları çiğneyen kişilerin ise "henüz " iyi ve kötüyü bilme konusundaki cahillikleri hesaba katıldığında Tanrı'nın tutumu eleştirilebilir hale gelir. Yine de, modern hukuktan hareketle, eylemin suçu doğurduğuna dair bilgisizliğin "savunma" anlamında bir değerinin olmadığı söylenebilirse de, en azından ahlaki anlamda bir yeterlilik sunması gereklidir. Örneğimizden hareketle, Tanrı'nın, bilgisiz yaratılarının Yılan tarafından "kandırılma" ya da kışkırtılma eylemine maruz kalacağını hesaba katması ve yaptırımlarını ona göre uygulaması beklenebilirdi.

Bir diğer taraftan "Yılan'ın" durumu çok daha ilgi çekicidir. Kötülüğünden mi böylesi bir eyleme giriştiği, yoksa bir misyonu mu olduğu olarak çeşitli din tarihçilerince tartışılagelmiştir. Bir misyonu var ise ve Eski Ahid'in daha sonraki bölümlerinde göreceğimiz gibi bu misyon Tanrı kaynaklıysa, aldığı cezanın açıklaması yoktur. Şayet kötülük onda içkinse, Tanrı tarafından yaratılan bir varlığın "yetkin-yeğin bir kötülüğü içermesi", yaratılandan çok yaratanın sorumluluğunu göstermekte gibidir. Nitekim çok geçmeden, Ortodoks ve Katolik Hıristiyanlığın sapkın olarak kabul edeceği kimi Gnostik Hıristiyan kavimleri, gerçek şeytanın Eski Ahid TAnrısı olduğunu söyleyecek kadar ileriye gidebilecektir.

YETKİN KÖTÜLÜĞÜN KÖKENLERİ

Eski Ahid'in Cennet tablosunun Mezopotamya kaynaklı olduğu konusunda genel bir fikir birliği vardır. Bu kökenin özellikle Yahudilerin Babil sürgünü sırasında tanıştıkları Mezopotamya kültüründen esinlendiği düşünülebilir. Tekvin'in göreli olarak geç tarihlerde yazılmış olması bu kanıyı güçlendirir. Yine de söz konusu temel içerisinde "kötülük" unsuru eksiktir. Mezopotamya mitolojisi, yer yer "kötülük" dolu eylemler gösteren karakterlerle doludur. Örneğin, Babil Tanrısı Apsu, gürültüden şikayetçi olduğu için insanları yok etmeye karar verir. Benzer şekilde "Gılgamış Destanı'nda" İştar da önemli bir kötü karakterdir. Yine de bunlar bir bütün olarak kötülüğü karşılamaktan uzaktır.

Yahudilik-Hıristiyanlık ve Müslümanlık'taki "Şeytan" anlayışına denk düşen bir kötülük genellemesi için Mezopotamya yetersiz bir kaynaktır. Bu saptamaya rağmen bazı salt kötücül karakterlerin Mezopotamya kaynaklı olduğu saptanabilir. Çocuk hırsızı, loğusalı kadınların düşmanı Lilith, Ölüm cini MEVETVEBA, hastalıkların cini DEVER, cinlerin yartımcısı BELİAL 'ın kökenleri için doğru adres burasıdır.

Bu alıntılara rağmen, Eski Ahid'de Şeytan'ın  bugünkü anlamıyla formüle edilmediğini düşünmek doğrudur. Kutsal kitap boyunca yalnızca iki yerde ismi geçen Şeytan ve yer yer kötülük yapan ruhlara ilişkin anlatılarda Tanrı'nın iradesinin ürünleri olduğu saptanabilir. Şeytan'ın isminin geçtiği bölümlerden birisi MESELLER Kitabı'dır. Burada ŞEYTAN'ın göksel konseyin üyesi olduğu görülür. "Ve ALlah oğulları Rabbin önünde kendilerini takdim etmeye geldikleri gün vaki oldu ki, onların arasında ŞEYTAN da geldi. Ve RAB şeytana dedi: Nereden geliyorsun? Ve ŞEytan RAbbe cevap verip dedi, Dünyada dolaşmaktan ve orada gezinmekten. Ve RAb Şeytana dedi: Kulum Eyuba iyici baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok, kamil ve doğru adam..."

ŞEYTAN'IN EVRİMİ

Tanrı'nın kötülük yapan ruhlarla ilişkisi bağlamındaki temel ayırım, Eski Ahid'in eski ve yeni tarihli bölümleridir. Meseller kitabı gibi, erken tarihli bölümlerde kötülüğü icra eden ruhların TAnrısal bir iradenin aracı olduğu söylenebilir. Diğer örnekler ise İ.Ö. 8-6. yüzyıllarda yazıldığı tahmin edilen İŞAYA kitabidir. Burada da ne ŞEYTAn ne de Cinler Tanrı'nın düşanı olarak gözükmezler. Hakimler 22-57 de de Tanrı'nın kötü ruhları kullanarak amacına ulaştığı görülür: " Ve Abimelek üç yıl İsrail'e reis oldu. Ve Allah Abimelek'le Sekem erleri arasında kötü bir ruh gönderdi..." Anlatıdan anlaşıldığı kadarıyla Şekemler yalancı ve namussuz insanlardır. YERUBABEL in 70 çocuğunu katletmişlerdir ve bir kölenin oğlunu ABİMELEK'i KRAL seçmişlerdir. ABİMELEK 'i kullanan TANRI, ülkeyi yok etmiştir. İblis görevlileri YEHOVA'nın intikamlarını kat'i bir şekilde yerine getirmektedir.  Ve TAnrı bazı bölümlerde ileriye giderek, Azazel için kurbandan pay istemektedir. (Levililer)

Buna karşın göreli olarak geç tarihli kitaplarda, Tanrı'nın kötü ruhlarla ilişkisindeki otorite ve iradesi tartışılabilirdir. Şeytan burada tekrar karşımıza çıkar. Tarihler kitabında "Ve Şeytan İsrail'e karşı kalktı ve İsrail saymak için DAVUD'u tahrik etti..."

Söz konusu evrim ilginçtir. Şeytan, modern zihnin aradığı "bir tartışma sürecinde aradığı tutarlılık" ilkesinin dışına düşen bir nitelik farklılaşması yaşamaktadır. Tanrı'nın göksel divanındaki yerinden, ona karşı gelen ve ona rağmen eylemlilikler gerçekleştiren bir simge... Bununla birlikte, çok önemli bir nokta daha belirginleşmektedir: İnsana iyi ya da kötü olarak gözüken eylemliliklerin temel kaynağı, erken tarihli yazıtlarda Tanrı iken, şimdi iyi ve kötü arasındaki sınır keskinleşmektedir. Düalist yapılanma giderek olgunlaşmaktadır. Bir nev'i Zerdüştçü etkidir bu , nitekim Zerdüş dini, daha önce gözükmemiş bir bütün yaratmıştır: Onda iyi iyidir, kötü de kötü... Geçiş yolları ise asla açık değildir.

Yine de Eski Ahid'de iyi-kötü düalizminin yine de felsefi bir dizge bağlamında yetkin olmadığı söylenebilir. Yeni Ahid'deki iyilik-kötülük karşıtlığına bu yönüyle yabancıdır. Ancak bir potansiyel olarak vardır ve Yeni Ahid'deki bu sistemli oluşumun kökenlerinin Eski Ahid'de bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu ise Yeni Ahid'i teorik bir problemden kurtarmışa benzer: "Kötülüğe izin veren YARATAN..."

İKİ AHİD ARASI METİNLER

Yine de İki Ahid arasındaki geçiş, özellikle İki Ahid Arası metinler hesaba katılmadan daha az anlaşılabilirdir. Özellikle Şeytan fikrinin anlaşılması açısından çok büyük değer taşımaktadır bu metinler. "Yusuf'un Duası" gibi erken tarihli metinlerden itibaren, büyük meleklerin kötü niteliklerle donanmış olarak sunulur. Kıskançlık ve gurur, "Sürgün Melekleri" mitosunun en önemli unsurlarındandır. Yalnızca birbirlerini ya da insanları kıskandıkları için melekler kavga etmekte ve yer yer TANRI'nın müdahalesi gerekli olmaktadır.

Bu anlamda en ilginç metinlerden birisi "ADEM ile Havva'nın Yaşamı" dır. Adem Tanrı'nın suretinden yaratılır. Bu sırada MİKAİL, Adem'i tüm meleklerin önüne çıkarır ve Tanrı'nın suretine "Tanrı'nın emrettiği gibi secde edin" der. Mikail secde eder ve Şeytan 'a da aynısını yapmasını söyler. Ancak şeytanın bundan kaçmasıyla MİKAİL hayal kırıklığına uğrar. TARTIŞma büyür, ŞEYTAN kızar... Altta olana iman etmeyeceğini söyler. Birçok melek onu takip eder. Onlar da ADEM 'e secde etmez. İsyani MİKAİL bastırmaya çalışır. MİKAİL TANRI'nın gelişmelere çok öfkeleneceğini de bildirir. Bunun üzerine ŞEYTAN: " Tanrı bana kızarsa , o zaman ben de göklere çıkacağım, tahtımı TANRI nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım, kendimi Yüceler Yücesi ile eşit kılacağım..."... Bu küstahlıkla ŞEYTAN ve taraftarları yeryüzüne sürülür.

Kıskançlık ya da gururun yanında bir diğer "sürgün" nedeni şehvettir. Tekvin'de de geçen   " Tanrı oğulları, insan kılarının güzel olduğunu gördüler ve seçtikleriyle vlendiler. Tanrı oğulları insan kızlarına vardıkları ve bu kızlar onlara çocuk doğurdukları zaman, o günlerde hem de ondan sonra Yeryüzünde Nefilim vardı, bunlar eski zamandan kalma zorbalar,şöhretli adamlardı." ifadesinin yorumunda karşımıza çıkan soru işaretlerini doldurmak bağlamında, İki Ahid Arası metinlerden birisine, ENOCH Kitabı'na başvurmak önemlidir. Bu kitap, M.Ö. 3-2. yüzyıllar arasında yazılmış olamlıdır. Sürgün Meleklerine ilişkin anlatıları vardı ve ESKİ AHİT de TANRI oğulları ve İnsan kızları arasındaki ilişkiden doğan NEFİLİM lerin kim olduğu konusuna yanıt da veriyordu. Bunlar sürülmüş meleklerin, şehvet duygusuyla kovulan meleklerin ürünleriydi. " Adem ile Havva'nın kovulmalarından kısa bir süre sonra, iki yüz melek yeryüzüne doğru bakıp da güzel kadınları görünce cinsel açıdan uyarıldılar. Cennetteki yerlerini bırakıp yüryüzüne gelen melekler kendilerine birer eş seçip onlardan çocuk sahibi oldular. Ama çocukları devlere dönüştü, bazılarının boyu 160 metreyi buldu. İlk başlarda insanlar bu devleri besledi ama doymak bilmez iştahları yüzüden, çok uzun sürmedi. Bunun üzerine devler ellerine ne geçerse, yemeye başladılar. Oluk oluk kan aktı, dizginlenemeyen oburluk çoğaldı. Leşler ve diğer kötülükler yeryüzünü kirlettiği için, Tanrı insanların ve devlerin üstüne büyük Tufan yargısını yolladı ve kötü melekleri daha sonra cezalandırmak üzere ağlarla yakaladı. Ama bu sorun hallolmadı ve devler sorunlar açmaya devam etti. Bu arada HANOCH , düşmüş melekler davasında savunma yapmak üzere cennete çıktı ve davayı kaybetti..."Söz konusu meleklerin başı SAMYAZA'dır ve beraberinde URAKABARAMEEL, AKİBEEL, TAMİEL, RABUEL, DANEl, AZKEEL bulunur. Kuşkusuz bu hikayenin ana teması, kötülüğün cinsellikle ilişkilendirilmesiydi.

Bir diğer sürgün nedeni ise "Göksel Sırları" deşifre etmekti. ESKİ AHİD'de adı geçen Azazel'in ismi İki Ahid Arası metinlerde sıkça kullanıldı. Anladığımız kadarıyla, insanlara kılıç, bıçak, kalkan, zırh ve ayna yapmayı, bilezik ve süs eşyaları biçimlemeyi, resim sanatını, kaşları boyamayı ve değerli taşları kullanmayı öğretmişti. Bu haliyle dünyanın kötülüğünde payı vardı.  Bir diğer cin BARKAYAL ise, yıldızları gözetleme sanatını... AKİBEEL ise işaretleri, TAMİEL astronomiyi ASARADEL ise AYın hareketlerini öğretti... Kuşkusuz ENOŞ kitabında AZAZEL' in kınanma nedeni açıklanır. Çünkü o gökyüzünde olup biten her şeyi yeryüzünde açık etmiştir. Tanrı, BAŞBELEK RAFAEL'i, Azazel 'i yakalayıp, taşa tutup öldürmekle, karanlıklara atmakla görevlendirmiştir. Azazel yazgısına hiç de bilinmeyen bir nedenle karşı koymuş gibi gözüküyor.

SOSYAL KOŞULLAR VE ŞEYTAN

Enoch Kitabı çok büyük ihtimalle Esseniler'e aittir. Gnostik yapı kendisini alabildiğine gösterir. Şeytan'ın politik rolü, tıpkı Zerdüş 'te olduğu gibi açıktır. Pagan kültürlerinin, Yahudiliği neredeyse tamamen etkisi altına aldığı bir çağın izlerini taşır. İsrail'in şöhretini ve itibarını geriye getirecek Mesih beklentisi sorunlu bir umutsuzluğa dönüşmüştür. Babil'in ardından ansızın İ.Ö. 332 yılında gelen İskender hakimiyeti ve Mısır Hellen İmparatorluğu tahakkümü "seçilmiş kavmin" psikolojisinden efsanevi umutları söküp almıştır.

Söz konusu dönemde, Yahudi toplumunun "geleneksel değerlerinin" savunucuları ile "Pagan sentezini kabul eden" sınıflar arasındaki iç çatışmalar, Şeytan figürünü neredeyse kaçınılmaz kılmış gibidir. 1. yüzyılın başında, Adalet Yorumcusu Esseni'nin Kudüs'ün büyük rahibi tarafından öldürülmesi bu anlamda büyük bir öneme sahiptir. Roma ve Yunan etkisine karşı, köktendinciliği motive edecek, Şeytan figürü işlevsel bir sıçramada yaratabilecektir. Tanrı artık, kavimiyle konuşmamaktadır. Çünkü Büyük Rahip Jason döneminde Kudüs tamamen Helenleşmiştir. Zengin Yahudiler, sünneti dahi uygulamamaktadır. Jason'un yerine gelen MENELAS ile Jason arasındaki iç savaşın Selefki Kralı 4. Antiokhurs'u Yahudi geleneklerini tamamen yasaklamaya itmesi ise neredeyse son noktadır.

Tüm bu çatışmalar içerisinde en önemli yapı ESSENİLER'dir. En köklü tepkiyi onlar göstermişler ve Helenleşmiş yönetimi reddetmişlerdir. Tora 'ya bağlı olmayan bir rejime karşı duydukları büyük öfkeyi dile getirir ve çöle çekilirler.

Şeytan ve değişik isimleri Ne Ölü Deniz Yazmaları'nda ne de İki Ahit Arası metinlerde kat'i bir kötülükle özdeşleşmeden bir kez bile ele alınmaz.  ŞEYTAN figürü kat 'i bir kararlılıkla, düşman olarak nitelenir ve TANRI dan artık tamamen ayrıdır. Doğrudan İki Ahit arası metinlerde en az yirmialtı, eşanlamlısı, Belial ya da Beliar a 70 gönderme vardır. Şeytan için çalışan aracı meleklerin sayısı ise çok daha üst düzeydedir. Şeytan bu metinlerdeki kötülüğünü sürdürse de istisnai durumlar vardır. JÜBİLELER KİTABI'nda ŞEYTAN ve TANRI'nın işbirliği yaptığı görülür. Bu  durum kuşkusuz Tanrı ile Şeytan ın iyi geçindikleri dönemlere geriye dönüşlerdir. Ama istisnai geri dönüşlerdir. Bugünkü insanın doğal kabülü gibi iyi ve kötü arasındaki anlaşmalar hoş karşılanmaz.

Kuşkusuz Şeytan özgün bir yaratım değildir ... Özellikle Zerdüşt ile tanışan çok sayıda Yahudi aliminin, bu dizgenin oluşumunda, Ahriman'dan yararlandığını düşünmek mantıklıdır.

06.12.2007



0 yorum :: EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ ANLAMAK

Yorum Gönder