"Simgebilim ve Karşılaştırmalı Mitoloji Perspektifinden
Göbeklitepe" ismini taşıyan kitabım, Ocak 2016 döneminde Ozan Yayıncılık
tarafından piyasaya sürüldü.
Kitap benim için de sürpriz oldu. Zira uzun bir süredir
üzerinde durduğum "Dinin İki Kaynağı-Birey ve Toplum" isimli kitap
çalışmalarına ara vererek yazma ihtiyacı hissetmiştim
Göbeklitepe ile ilgili olarak çalışmama vesile olan şey ise
Üsküdar'da gerçekleştirilen Göbeklitepe sempozyumuydu. Bu organizasyonda
Göbeklitepe ile "din" arasındaki ilişkinin yeterince ve sağlıklı
kurulamadığını görmüştüm
Buradan hareketle Göbeklitepe kitabımı 8 ay gibi bir sürede
tamamladım ve yayınevine teslim ettim
Kitaptaki tezlerimi değerlendiren ve kimi hususlarda farklı
düşündüğünü açıklayan Prof. Dr. Kürşat Demirci'ye cesaretlendirici
mesajlarından dolayı halen teşekkür borçluyum. Diğer taraftan Prof. Dr. Mehmet
Özdoğan hoca da yoğun iş temposunun arasında tarım toplumlarındaki "kanlı
ritüeller" tezime katılmadığını, dönem koşullarının daha barışçıl bir
yaşam profili içerdiğini belirtmişti.
Göbeklitepe çalışmalarının mutlaka danışıklı biçimde
yürümesi gerektiğini düşündüğüm, Prof. Dr. Klaus Schmidt'in eşi Çiğdem Köksal'a
da kişisel çabalarımla ulaşmaya ve konuyla ilgili görüşlerimi anlatmaya
çalıştım. Ancak kendisi eşini kaybetmenin derin elemi içinde olmalıydı ve bir
türlü kendisine ulaşamadım. Arkeoloji ve Sanat Yayınları ise, içinde bulunduğum
Dikine Grubu ve bireysel çalışmalarım aracılığıyla yapılan hiç bir davete yanıt
vermedi. Olasılıkla ismi pek az duyulmuş, akademi dışından bir din
felsefecisinin tartışmalı söylemlerine yoğun iş temposu içinde hak ettiğinden
fazla değer vermek istememiş olabilirler...
Kitabın yayınlanmasının ardından Göbeklitepe ile bağımı
kopardım. Yeniden ilkel dünyadan bugüne "büyü", bilim ve din
algısındaki evrimi ve inancın kökenlerini irdelediğim çalışmama geri
döndüm.
Göbeklitepe ile yeniden, Habertürk Gazetesi'nin yeni
bulguların nasıl yorumlanacağına ilişkin görüşlerime başvurma talebi
vesilesiyle ilgilenmeye başladım. Bu yazı, hem bulgulanan "delikli
kafatasları" ve "kurban kültüne ilişkin" materyalin açıklanması
hem de gazetede yer alan kimi ifadelerin daha sağlıklı biçimde açıklanması
amacıyla kaleme alındı.
Göbeklitepe ve delikli kafatasları
1- Bir çokları, Göbeklitepe'deki T biçimli dikilitaşları
"haç" sembolizmi ile paralel olarak değerlendirmemin Hıristiyanlık
ile doğrudan bir bağ kurma çabası olarak yorumlamıştı. Oysaki Hıristiyanlık ve
İsa merkezli çarmıh figürü, tüm dünya coğrafyasına yayılmış
"haç" sembolizminin "kültürel ifadesiydi" yalnızca.
İçrek anlam, "haça" asılmış bir yarı Tanrı'nın "yeniden
dünyaya" gelişi ve inananlarına selamet vaat etmesi ile yeniden kurulmuş
oluyordu.
2 - İsa "evrensel kurban", J. Campbell'in
deyimiyle "kendini toplum için feda eden" kahraman kurtarıcı kişinin
"arkaik dünyadan günümüze uzanan en belirgin örneğidir. Astek
uygarlığından Hindistan'a kadar uzanan içrek bir sembol ile karşı karşıyayız.
Bu tip semboller 20. yüzyıl boyunca psikanaliz çalışmaları ve etnografik
araştırmaların da doğruladığı üzere, ekonomik ve sosyal etkilerden pek az
etkilenerek bilinç dışında taşınan ortak anlamlar içermektedir. Bu bağlamda
Göbeklitepe'deki T biçimli figürlerin "Haç" sembolizmine dahil edilip
edilemeyeceği sorununun yanıtı için ise bir kaç koşulun yerine getirilmesi
gerekiyor. Kitap boyunca bu savın delillerini sıralamaya çalıştım.
3 - Modern tek Tanrılı dinler de dahil, izlenebilen tüm
inanç sistemleri, yeryüzünden göğe yükselen doğal ya da yapay nesnelere büyük
bir değer atfetmekteydi. J. P. Roux göçebe Türklerin ağaçlara "kıymetli
kişileri"n ölülerini asma geleneğinden yeterince bahsetti. Kutsal ağaç
kültünün temel işlevi, "yeryüzünden gökyüzüne" inip çıkan ruhani
varlıklar için aracılık yapma misyonunu üstlenmektedir. Kitab-ı Mukaddes'in
Yaratılış Bölümü"nde de Yakup'un uykuya daldığı sırada bu tip bir vizyona
tanıklık ettiği ve bir nişane olarak buraya bir kaya bıraktığını biliyoruz.
Benzer biçimde mitoslara konu olan Babil Kulesi benzeri Zigurratlar, Mısır'ın
Piramitleri ve Muhammed'in miraca çıktığı Kudüsteki kaya, Tanrısal mertebeye
ulaşan-erişen insan inancını destekleyen veriler olarak yaygınlık
göstermekteydi. Benzer biçimde İsa da, tahtadan yapılmış bir dikit-çarmıh-haç
üzerinde ölmüş ve yine bir başka dağda Zeytinlik'te yeniden gökyüzüne
çıkmıştır.
4 - Tüm bunların anlamı şudur "Nerede göğe yükselen bir
taş anıt varsa bu 'kutsal - doğal öğelerin eğretilemesidir. Bir ağaç ya da tepe
işlevi görür. Bu sayede kutsal olarak kabul edilen doğal unsurlar insan yapımı
"kült yapı" aracılığıyla yeniden canlandırılır. Bir mabede giren
kişinin dönüştüğü ve Tanrısal bir nitelik kazandığı hususuna ise, bilim
insanları öylesine çok değindi ki burada tekrarlamaya gerek görmüyorum.
5 - Tezlerimin en çok eleştirilen kısmı Göbeklitepe'nin
insan kurbanıyla ilişkili bir kült yapı olarak değerlendirildiği bölümdü. İnsan
kurbanının özellikle neolitik topluluklarda yaygınlaştığını biliyoruz. Toplum
için önem taşıyan kişilerin-özellikle kralların yanında bir bakire eşliğinde
öldürülüşünü içeren ayinlerin yaygınlığına işaret eden J. Campbell bu ayinleri
"Ağlamanın ve gözyaşının bulunmadığı" törenler olarak betimliyor.
Yaşamın bir katliam ile başladığı fikrini taşıyan mitolojiler öylesine
yaygındır ki, kimileri Prof. S. Hooke'nin ayrıntılı biçimde incelediği gibi çok
sayıda "ritüeli" beslemiş olmalıdır. Mısır ve Babil gibi pek bilindik
mitolojiler bir tarafa Kuzey Amerika yerlilerine ait bir mitos da, toprak
ananın kıtlık içindeki topluluğa çocuklarını kurban etmesi önerisinde bulunduğu
bir anlatı içerir. Gerçekten de çocuklar kurban edilişlerinin ardından
yanlarında "mısır" bitkisi olduğu halde yeniden canlanır. Toplumun
kendisi için değer taşıyan kişileri kurban etmesinde şaşırtıcı bir şey yok. Bu
büyük olasılıkla "totem"izmden gelen bir gelenektir. Roux da "kurbanın"
bir fedakarlık ya da almak için vermek kaygısına uygun biçimde
değerlendirilmemesi gerektiğini açıkladı. Zira, kurban edilen nesne zaten
adanan varlığın malıdır.
6 - Kutsal kişilerin kurbanı, onların öldüğü anlamına
gelmiyor. Tüm bunlar Prof. M. Eliade'nin de vurguladığı gibi, şamanizme özgü
"hakim ruh"-doğal unsurun güçlü ruhu olarak yerel tanrılara katılımı
sağlayan, bir diğer deyişle kişiyi Tanrı ya da Tanrısal varlıklar haline
dönüştüren inanç biçiminin parçalarıydı. İsa'dan önce niceleri, toplum için
kendini feda eden kurtarıcıların yeniden canlandığı mitik figürler olarak
şekillenmişti.
7 - Göbeklitepe'deke T biçimli figürlerin "TAV"
haçı olarak betimlenen ve Manly P. Hall'ın 'kafasız haç' olarak betimlediği
'T" biçimli sembol ile ilişkili olarak değerlendirilmesi gerektiğini
düşünüyorum. İsa'nın kimi canlandırmalarda başının aşağıya düşmüş olarak
resmedildiğini biliyoruz. Bu tip uygulamalarda çarmıh-haç figürü 't"
biçiminde iken kafanın olmaması halinde "T"ye dönüşüyordu. Buradan
bir kafatası kültü için yeterli delil çıkmaz elbette. Ancak buna gerek de yok,
zira Göbeklitepe'de çıkan son bulgular, bölgede kafatası kültünün var olduğunu
zaten doğruluyor.
8 - Yayınlanan makaleye göre, üzerine delikler açılan
kafatasları, ilk andan beri dikilitaşlarda yer alan boşluklara iliştirilerek
asılmış olabilir. Yukarıda madde 3'te belirtildiği gibi ölülerin, kıymetli
kişilerin ağaçlara ya da yüksek yerlere asılması göçebe topluluklarda oldukça
yaygındı. Amaç ne olursa olsun, bir "Kutsal" hale getirme işlevi,
ritüel söz konusudur. Bu ise Göbeklitepe'yi "ölülerle" ya da ölümle
ilişkili bir merkez olma olasılığını güçlendiriyor. Yine de başka bulgulara da
ihtiyacımız bulunuyor.
9- Kafatası kültü de benzerleri gibi tüm dünyaya yayılmış
durumda. Dünya coğrafyasının farklı bölgelerinde kafatasları üzerinde
oluşturulan tahribatın iki nedeni üzerinde durdu bilim insanları. Bunlardan
ilki ölen kişinin düşmanca geri dönüşü halinde-ki bu durumda intikamcı bir
ruhtan bahsediyoruz- işlevsiz bırakılmasını amaçlıyordu. Gözlerin oyulması, parmakların
kesilmesi gibi eylemlerdi bunlar. İkinci olarak da toplum için değerli
kişilerin-olasılıkla kurucu kişinin-atanın kafatasının topluluğun göç ettiği
yerlere taşınması söz konusuydu. Bir koruyucu kutsal emanetten bahsediyoruz
kuşkusuz. Kutsal kişi ya da bir düşman. Sonuç farketmez, kesin olan bu
kafataslarının taşıyıcı kişi ya da gruplara güç sunduğu, sahibinden taşıyıcıya
uzanan bir güç transferinin gerçekleşmiş olma olasılığının canlılığıdır. Bu
kısımda "beyin yeme" ediminin de ritüel amaçlı olduğu hususu
yeterince ispatlandığını belirtmeliyim. Ancak Göbeklitepe'de bulunan
kafataslarındaki deliklerin, yalnızca "asma" ya da sergileme amacıyla
mı gerçekleştiği, yoksa beyin haznesine kadar uzanıp uzanmadığını da bu
nesneleri gördükten sonra yorumlama zorunluluğu hissediyorum.
10- Göbeklitepe'de yaygın inanç biçiminin nasıl
sınıflanacağına ilişkin görüşlerimi iki disiplinden hareketle oluşturdum.
1-Simgebilim 2-Karşılaştırmalı Mitoloji incelemeleri. Henüz bulgular çok az ve
daha fazlasına ihtiyacımız var. Ancak sorunun karşılaştırmalı analizleri
hiçleştiren ve bilim tapıcılığına dönüşmüş akademi merkezli bakış açısıyla
çözümlenemeyeceği de kesin... Doğru bir çözümleme için disiplinler arası
çalışmaya ihtiyaç bulunuyor.
30.06.2017 Bodrum