Mustafa Çölkesen
Dünyanın hali gereği, koca bir
ülkede yaşasanız bile, sosyalistler bir bakıma aynı mahallenin çocukları
gibidir, tıpkı onlar gibi, geçtiğiniz sokakları, mekanları değiştirseniz bile,
günün birinde bir anda yüzyüze gelmekten kaçamazsınız.. O halde, pek istekli
olmasanız bile, “akacak kan damarda durmaz” misali, bir hesaplaşma da
kaçınılmazdır.
Daha önce hakkında bir veda
yazısı yazdığımız eski yazarımız Orhan Gökdemir, yakınlarda, Gezi döneminden bu
yana haklarında bilgi sahibi olduğumuz sıra dışı bir hareket olan Anti-Kapitalist
Müslümanlar hakkında “kibirli bir eleştiri” yazısı kaleme aldı, bütünü itibariyle
yazı, anti-kapitalist müslümanların çıkış noktasını ve ilham kaynağı olan
figürleri ayrıntılı bir şekilde tasvir ediyordu, buraya kadar bir itirazımız
yok, hatta Gökdemir, makalesinde, anti-kapitalist islami hareketin ideolojik
dayanaklarını, o satırları ilk kez okuyan bir sosyalistin şaşıracağı, hatta etkisinde
kalabileceği kadar tarafsız yansıtmıştı:
Ali Şeriati’nin islam geleneği
içindeki devrimci duruşunu tarif ederken Orhan Gökdemir şunları yazıyordu: “Arkasında
bıraktığı inanca göre Muhammed yalnızca bir din değil, aynı zamanda sınıfsız
ütopyaya doğru sürekli bir devrim yaşayan dinamik bir toplum kurmak için
gönderilmişti. İmam Ali’nin ilk halifelere karşı çıkmasının nedeni, onların
otoriteyi gasp etmelerinin yanı sıra, kodamanlarla uzlaşarak asıl davalarını
satmalarıydı. Öyleyse aydınlara düşen görev devrimci İslam’ın temel niteliğini
yeniden keşfetmek ve diriltmekti…” (1)
Buradaki objektif tasvirine
karşılık, yazının hemen devamında, kapitalizmin bu anlayışı pazar ilişkileriyle
silip süpürdüğünü ve değerli ilahiyatçı İhsan Eliaçık’ın, Ayetullah’ın Türkiye
versiyonu, vekil Eren Erdem’in ise Ali Şeriati’nin bir tür enkarnesi olduğunu söyleyerek
“sizin tuttuğunuz yol, yol değildir..” diyecek kadar şımarık bir hadsizlikten,
karşılıksız bir kibirden kendini alamıyor yazar.
Peki Orhan Gökdemir o eleştirdiği kesimi hangi
saflara davet ediyor ya da yazar sosyalist gelenek içinde hangi siyasi anlayışı
temsil ediyor? İşte burası, bize göre, aslında
yazarın “en savunmasız olduğu” yer,
ve zaten yazar, sosyalizm gibi bir “üst başlıkla” sözü de yuvarlıyor orada..
Orhan Gökdemir, Anti-kapitalist Müslümanlara
“sizin savunduğunuz değerler piyasa koşulları altında sonunda yozlaşmaya, şimdiki
Emevi islam anlayışına mahkumdur” derken, bir
süre önce şemsiyesi altına girdiği TKP’nin dünya çapında, fiilen, yozlaşarak
yıkılmış bir despot rejimin, Stalinist Sovyet bürokrasisinin ideolojik enkarnesi
olduğunu unutuyor, unutturmak istiyor. Kaldıki,
eğer Gökdemir dünya tarihini objektif bir şekilde kavramış olabilseydi, haklarında
eleştiri yazısı yazdığı Anti-Kapitalist Müslümanlara varıncaya dek, şimdi şahit
olduğumuz her türden siyasi islam dalgasının bir zamanlar sosyalizm etiketi
taşımış, ama hızla kendi ideolojisine ihanet etmiş bir ucube rejim olan Sovyet
bürokrasisinin çökmesinden kaynaklanan ideolojik, manevi boşlukta yeşerdiğini de
akledebilirdi...
Peki asıl olarak bu çağrı kimedir?
Lenin’den hemen sonra onun en yakın mücadele arkadaşlarını, SBKP’nin Merkez
Komitesi’nin yarısından fazlasını kurbanlıklar gibi boğazlayan ya da Sibirya’da
ölüm sürgününe yollayan, köylülerin elinden silah zoruyla zulmederek toprak
alan, “burjuva ve proleter dogmasıyla” halkın en temel hak ve özgürlüklerini,
bilimi, felsefeyi, sanatı, sol muhalefeti kısıtlayan, ülkenin tüm yaratıcı
enerjisini bir yasaklar, devlet fetişizmi ve istihbarat takipleriyle boğan,
yukarıdan aşağıya örgütlenmiş bir bürokratik komuta ekonomisi ve ayrıcalıklı
sınıfların (Nomenklatura) gözetiminde dev bir karaborsa piyasasının eşlik
ettiği korkunç bir kıtlık dünyası oluşturan, 3. Enternasyoneli kapatıp, “tek
ülkede sosyalizm” doktriniyle kendi ideolojik memuru haline getirdiği ülkeleri
topla, tankla, işgalle hükmetmeye çalışan o milliyetçi,
asker üniformalı diktatörlüğe mi?
Orhan Gökdemir, kendince çıkmaz
sokak olarak nitelendirdiği Anti-Kapitalist Müslümanları, tüm insanlığın başka bir dünya özlemini yıkmış olan, ideolojik taraftarı
olduğu işte bu Stalinist diktatörlüğe çağırmaktadır.
Hikayeyi birde 20. yüzyılın tarihi konusunda bir başyapıt, eşsiz bir eser kaleme almış ünlü Marksist
tarihçi Eric Hobsbawm’ın kendi sözlerinden dinleyelim:
“..SSCB’nin bu dönemi ardından
gelen Demir Çağı’na hükmeden Stalin, denebilir ki benzersiz, vahşi, acımasız ve
hiçbir şeyden çekinmeyen, olağanüstü bir otokrattı. Pek az adam bu kadar yaygın
bir terörü tek başına yönlendirmiştir..” (2).
“..Bu noktada sistem, Stalin’in
yönetimi altında bir otokrasi, yurttaşlarının hayat ve düşüncelerinin bütün
yönleri üzerinde tam bir denetim kurmaya çalışan, onların bütün varlıklarını,
yüksek otorite tarafından tanımlanan ve belirlenen hedeflere mümkün olduğu kadar
tabi kılan bir sistem haline geldi. Marx ve Engels’in tasarladıkları kesinlikle
bu değildi..” (3).
Özetle, yanlış yerde duranın
ötekileri “yanlış yerde duruyorsunuz buraya gelin..” diyerek başka bir Muaviye, monarşi rejimine çağırdığı bir saçmalıktır bu (4), (5).
Kaldı ki, Gezi’den beri tüm
muhalif girişimlerin içinde yer almış, islami kesimden de olsa ideolojik
hatlarını, sosyalizmin dinsel bir ifadesi olan “Mülk Allah’ındır” diyerek, iktidar, servet ve kapitalizm eleştirisi
üzerine kurmuş, dinsel reformcu bir tevhid anlayışına bu bağnaz önyargının
gerekçesi nedir?
Bilim yaşlanmayı insan vücudunda
zihinsel ve biyolojik süreçlerin tersine çalışması olarak kabul eder, yaşlanmayla
birlikte özgür zihinden daha dogmatik bir dünya algısına geçiş tipiktir, Orhan Gökdemir, siyasi bağnazlık yerine, aydın
zihinlerin büyük fazileti olan “eleştiri silahını” önce kendisine ve hicret ettiği, bir despotun Türkiye’deki ideolojik enkarnesi TKP çevresine çevirmelidir,
yoksa daha öncede söylediğimiz gibi (6),
akıbeti, bir siyasi iflas olan hocası Yalçın Küçük ya da yıkıntılarından şimdiki
dinci, mezhepçi, ırkçı gericiliğin hortladığı çökmüş Sovyet rejimi gibidir..
03.09.2017
Notlar:
(1) Orhan Gökdemir’in yazısı burada bulunuyor: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/anti-kapitalist-muslumanin-son-yolculugu-207514
(2) Eric Hobsbawm, Kısa 20.Yüzyıl, 1914 - 1991 Aşırılıklar Çağı,
Sarmal Yayınevi, 1996, sayfa 439.
(3) Eric Hobsbawm, Kısa 20.Yüzyıl, 1914 - 1991 Aşırılıklar Çağı, Sarmal
Yayınevi, 1996, sayfa 446.
(4) Sözcükler insanı sınırlar, daha geniş anlamları gizler ve siyaset,
iktidar hırsı adına bazı gerçeklerin perdelenmesidir, Stalin’in bir gerici
otokrat olduğunu Orhan Gökdemir’in bizzat kendisinden duymuştuk, ama siyasi
sorumlulukları gereği (!) bu konudan ulu orta bahsetmeyecektir.
(5) Rusya’da Stalinist diktatörlük konusunda çok geniş bir kaynakça
var, dileyen şu ayrıntılı online kaynağa da bakabilir: http://www.gunzileli.com/2009/12/25/bitmeyen-tarih-ersen-olgac/
(6) Dikine’den ayrılmasını
müteakip Gökdemir için şu yazıyı kaleme almıştık: http://dikine.blogspot.ca/2017/07/orhan-gokdemir-icin.html