Göktuğ Halis
Papa
16. Benediktus, Bizans İmparatoru 2.
Mihail Paleologos ile bir Farisi arasında 14. yüzyıl sonu-15. yüzyıl başına
tarihlenen bir diyalogdan yaptığı alıntılarla dünya gündeminin ilk sırasına
oturdu. Papa, söz konusu tarihsel diyalogun Prof. Theodore Khoury tarafından
çevrilen bölümlerinin, kendisini Tanrı'nın doğası üzerine düşünmeye
sevkettiğini belirtiyordu. 2. Mihail'i
"bilge" olarak niteleyen Benediktus buradan hareketle, imparatorun
bildirimlerinde "marjinal" kalan, cihat ya da kutsal savaş
konularına, "din ve akıl" çerçevesinde değinmeye karar vermişti…
Papa'nın
dikkat çektiği husus, üç tektanrılı din için de uzun süredir, belli dönemlerde
yoğunluğu artış göstermek üzere, sürekli olarak teorik tartışmalara gebe olan,
"din için savaş" sistematiğiydi. Arkasına, İsa'nın kayıtsız şartsız
barış vaaz eden dininin gücünü alan Katolik lider, İslam dini'nin bu konudaki
karşıt tutumunu eleştirmiş, şiddetin Tanrı'nın ve ruhun doğasına zıt olduğu
noktasını İmparator'dan alıntılamıştı. (İmparator Poleologos tartıştığı kişiye
şu sözleri söylemişti: "Hadi bana Muhammed`in yeni olarak ne
getirdiğini göster! Bu konuda, kendisinin vaaz ettiği dini kılıç ile yayma emri
türünden kötü ve insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın")
Benediktus'un
konuşmasının, Muhammed'in insanlık dışı emirleri, ya da şeytani eğilimleri
olarak değerlendirilen eleştirisinin ana vurgusu, "din'in kılıç ile
yayılması" ya da tarihe "Kutsal Savaş", "Din İçin
Savaş" ve "Cihat" olarak geçen tanımlara dayanmaktaydı. Bu
haliyle bildirimlerin, İslam dininin yandaşlarınca büyük tepkiyle karşılanması
ve meydanlarda gerçekleşen toplumsal hareketlere ek olarak, alelacele kaleme
alınmış makaleler veya köşe yazılarıyla teorik olarak cevaplanma kaygısı ilginç
sonuçlar verdi. Bunlar içerisinde en ilginci, Hıristiyanlık adına dökülen
kanların tarihte oluşturduğu yetkin alandı.
Papa'ya verilen teorik yanıtlarda en dikkat çekici vurgular, Hitler (bu
örnek kendi içinde anlaşılmazdır. Niteliksel olarak, din için savaş
sistematiğiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur) veya Haçlı seferleri gibi kendi
içinde yoğun tartışmaların gerçekleşmekte olduğu alanlara kaydı.
"Haçlılar" örneğinin de, bu tartışmanın teorik yönünde pek bir anlam
taşımadığını en başta belirtmek gerekli. Nitekim Haçlı Seferleri süresince
bizzat Hıristiyan dünyanın önde gelen isimlerinin, din'in kılıçla yayılmasına
karşı çıktıkları biliniyor. Bu bir tarafa, Haçlı Seferleri'nin, Hıristiyanlık
dininin ana öğretisinden sapma olup olmadığına dair ciddi tartışmalar, akademik
düzeyde de olsa günümüzde de devam etmektedir. Burada önemli olan Papa'nın,
Hıristiyanlığın "barış" öğretisinden güç alarak, Müslümanlığın savaş
eğiliminin eleştirildiği bir parçadan alıntı yapmasıdır. Tarihte, Hıristiyanlar
benzer bir eleştiriyi, Yahudilik dinine de yöneltmişlerdi. Ancak,
Hıristiyanlığın kendilerini Eski Ahid'e bağlayan "donanımı" göz önüne
alındığında, yer yer Yahudi Tanrı'sını "şeytan" ile özdeş kılan Hıristiyan
akımlarının, heretik olarak damgalandığını görmek mümkündür.
Müslümanlık
ya da Hıristiyanlığın, "din için savaş" konusuna yaklaşımına gelmeden
önce, Eski Ahid bildirimlerinin analizinin, konunun anlaşılması açısından
yararlı olacağını söylemek mümkündür. Bu konudaki ilk referans olarak 10 emir
gösterilebilir:
1- Benden başka Tanrın olmayacak
2-
Putların önünde eğilmeyecek onlara tapmayacaksın
3-Tanrın
Rab'bin adını boş yere ağzına almayacaksın
4-Altı
gün çalışacak bütün işlerini yapacaksın, ama yedinci gün bana Tanrın Rab'be
Şabat günü olarak adanmıştır
5-
Annene babana saygı göster
6-Adam
öldürmeyeceksin
7-Zina
etmeyeceksin
8-
Çalmayacaksın
9-Komşuna
karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin
10-Komşunun
hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin... (1)
Konumuz
açısından önemli olan 6. maddedir. İnsan hayatına yönelik bir saldırı, neden ve
koşul gösterilmeden kat'i bir hüküm olarak yasaklanır. Ancak buradan hareketle
Yahudiliğin, savaşı yasaklayan bir öğreti sunduğunu söylemek mümkün değildir.
Nitekim Tevrat'taki çoğu bildirimde "savaşcıl" bir eğilim
bulunmaktadır. Buradaki
çelişkinin Tevrat'ın iki temel ekol tarafından, Musa ile başlayan süreçte ve
Babil sürgünü sonrasında geliştirilen yazım geleneği olduğu düşünülebilir.
Nitekim dönemin koşulları ve zorlaması, temel öğretiye bağlı kalmanızı
engelleyecek koşulları dayatabilir. Zaten Papa'nın konuşmasında, bilge
İmparatorun, İslam'da yazan "din'de zorlama yoktur" bildiriminden
haberdar olmamasının mümkün olmadığını belirterek, İslam'ın din için savaş
sistematiğini başlangıç dönemlerinde reddettiğini vurgulanır. Ancak, şeytani ya
da insanlık dışı olarak nitelenebilecek Muhammed emirleri süreç olarak sonradan
gelmiştir.
Çelişkiler
konusu başka bir yazının konusudur. Burada bizi ilgilendiren Tevrat'ta Rab'bın şiddeti bizzat
uygulamak suretiyle olumladığıdır.
Örneklerine bakalım:
Tanrı Savaşırken
Çıkış 12.29' bölümünde Tanrı'nın,
İsrailoğulları'na Mısır'dan çıkış izni vermeyen Firavun
sülalesine büyük bir gazap verdiği görülür:
"Çı.12:
29 Gece yarısı RAB
tahtında
oturan firavunun ilk çocuğundan zindandaki
tutsağın ilk
çocuğuna
kadar Mısır'daki
bütün insanları ve hayvanları ilk doğnlarını öldürdü.
Çı.12:
30 O gece firavunla görevlileri ve bütün Mısırlıar
uyandı. Büyük
feryat koptu. Çünkü ölüsü olmayan ev yoktu."
Tanrı'nın
İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışına verdiği destek, bizzat savaşa katılımıyla
son noktaya varır. İsrailoğulları bunun karşılığında, ilk
doğanları, erkek çocuklarla birlikte tanrıya adamak geleneğiyle uygulamaya giren bir bayramı
kutlarlar.
Çocukların bedeli olarak
kurban töreninin onaylandığı görülür.
Görüldüğü gibi Tanrı İsrail bizzat savaşa katılmıştır.
Musa'nın Kızıldeniz'i yarma sürecinde Tanrı'nın İsrailliler için savaştığı iki
taraf temsilcileri tarafından da kabul edilir. Sonuç yeni bir katliamdır:
Çı.14: 27 Musa elini denizin
üzerine uzattı Sabaha karşı deniz olağan
haline döndü. Mısırlılar
sulardan kaçarken RAB onları denizin ortasında
silkip attı
Çı.14:
28 Geri dönen sular savaş arabaları atları İsraillilerin
peşinden
denize dalan firavunun bütün ordusunu yuttu. Onlardan bir kişi bile
sağ kalmadı."
Ancak
Rab, görünüşe göre, şiddeti yalnızca İsrailoğulları’nın düşmanlarına
uygulamamaktadır. Başlangıçta affedici, yol gösterici bir tavır sergileyen Rab,
seçilmiş kavime saldırmaktan da geri kalmaz:
Say.14: 35 Ben RAB söyledim; bana karşı
toplanan bu kötü topluluğu bunları gerçekten yapacağım. Bu
çölde yıkıma uğrayacak,
burada ölecekler."
Say.14:
36 Musa'nın ülkeyi
araştırmak üzere
gönderdiği
adamlar geri dönüp ülke hakkında kötü haber yayarak bütün topluluğun
RAB'be söylenmesine neden oldular.
Say.14:
37 Ülke hakkıda kötü haber yayan bu adamlar RAB'bin önünde ölümcül
hastalıktan
öldüler.
Say.14:
38 Ülkeyi araştırmak üzere
gidenlerden yalnız Nun
oğu Yeşu'yla
Yefunne oğu Kalev sağkaldı "
Tanrının Savaş Yöntemleri
Tevrat'ta Tanrının ölüm yolundaki silahları çeşitlidir.
Yalnızca hastalık değil, yeri yarma ve gökten ateş indirme gibi yöntemler
uyguladığı görülür. Yine sayılar 16. bölüm , 31,32,33...
Say.16:
31 Musa konuşmasını bitirir
bitirmez Korah, Datan ve Aviram'ı altıdaki yer yarıldı
Say.16:
32 Yer yarıldı
onları ailelerini, Korah'ı adamlarıyla mallarını yuttu.
Say.16:
33 Sahip oldukları her şeyle
birlikte diri diri ölüler diyarına indiler. Yer onları üzerine kapandı
Topluluğun
arasıdan yok oldular.
Tanrının
bir diğer yöntemi de İsrailoğullarını birbirine kırdırmasıdır. Bu konuyla
ilgili bildirimler ise çıkış 32. bölüm 27 ve 28 'de bulunuyor:
Çı.32: 27 Musa şöyle dedi: "İsrail'in Tanrı RAB diyor ki, ..."Ordugahta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün.'"
Çı.32:
28 Levililer Musa'nın buyruğunu
yerine getirdiler. O gün halktan üç bine yakın adam
öldürüldü.
Yine de Tanrı'nın tehdidi en gerçek en çarpıcı biçimde
Levililer Kitabı'nda dile gelir.
Fakat
beni dinlemez ve bütün bu emirlerimi yapmazsanız ve eğer bütün
emirlerimi yapmamak ve ahdimi bozmak için kanunlarımı reddederseniz
ve eğer canınız
hükümlerimden nefret ederse; ben de size şunu
edeceğim: Dehşeti,
gözleri söndüren ve canı yırtan veremi ve sıtmayı üzerinize
koyacağım. Tohumunuzu boş yere ekeceksiniz ve onu düşmanınız
yiyecek. Yüzümü size karşı koyacağım, düşmanlarınızın önünde
vurulacaksınız.
Sizden nefret edenler üzerinize hükümdar olacaklar; sizi kovalayan yokken kaçacaksınız..."(2)
Kuşkusuz
tüm bu yapı içerisinde savaşın zorunlu kılındığı hallerde Tanrı'nın istemi
belirgindir. Tanrı savaşı emrederken kesinlikle kat'i ve vahşidir. Kutsal
topraklardaki 7 kavimden hiçbirisiyle anlaşma yapılmamasını emreden Yehova,
Yasalar-Tesniye 20. Bölüm 16-17'de bir katliam emreder adeta:
Yas.20:
17 Tanrı RAB'bin size buyurduğu gibi, onları-Hitit, Amor, Kenan,
Periz, Hiv ve Yevus halklarını tümüyle yok edeceksiniz.
İsa'nın Reddettiği
Hıristiyanlık, bu anlamda temelinde yükseldiği dinin
başat yaklaşımının eleştirisiyle yola çıkar. İsa 10 Emir'in 6. maddesine
yönelik sadakatiyle, kendisini reddedenlerden daha fazla Musa'nın öğretisine
bağlıdır. İncillerden bu eğilimi kat'i bir şekilde takip edebiliriz.
"Atalarına,
`Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak`
dendiğini
duydunuz. " (3)
İnsan öldürmeyi "ilahi" düzlemde
"yargılanma" nedeni olarak getiren İsa'nın emri, hiç kuşkusuz
Tevrat'ın savaşçı sistematiğinden çok ciddi kopuşlar dayatır. Ancak bu öğreti,
ilerleyen bölümlerde öylesine "hassas" noktalara uzanır ki, Hıristiyanlık
"barış'a" inanan her birey için cezbedici hale gelir:
"Göze
göz, diş diş dendiğini duydunuz. Ama ben
size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir
tokat atana öbür yanağınızı da
çevirin. Size
karşı davacı olup
mintanınızı almak
isteyene abanızı
da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım
yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni
geri çevirmeyin.
Komşunu
seveceksin, düşmanından
nefret edeceksin` dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin,
size zulmedenler için dua edin. "(4)
45
ve 46'da, İsa'nın öğretisini yaymak noktasında güçlü bir retorik kullandığı
görülüyor. İsa burada "karşıt" kutuptan örnek vererek, Sokratesçi
"diyalektik" yöntemini kullanıyor. Hıristiyanlık Peygamberi, bu tavrıyla öncelinin savaşçı kültü ile
ayrılığını derinleştiriyor:
46 Eğer yalnız sizi
sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri* de öyle yapmıyor mu?
47 Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu?'
47 Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu?'
Yuhanna
İncil'inde bir başka ayet, sevgi yolunu aydınlatıyor:
"Işıkta
olduğunu
söyleyip de kardeşinden nefret eden hâlâ karanlıktadır. Kardeşini
seven ışıkta yaşar ve
başkasının
tökezlemesine neden olmaz. Ama kardeşinden nefret eden karanlıktadır,
karanlıkta
yürür ve nereye
gittiğini bilmez. Çünkü karanlık
gözlerini kör etmiştir. " (5)
Savaşçı Eğilimlere Kutsal Kitap Kaynağı
İncil'in
açık barış ve sevgi öğretisine karşın, zamanla "haklı savaş ve
mücadele" sistematiğine destek çıkacak bildirimler de yok değildi. Bu
konuda özellikle Yuhanna İncil'indeki şu ayetler referans alındı:
1.MektupYu.3:
16 Sevginin ne olduğunu Mesih'in bizim için canını vermesinden
anlıyoruz. Bizim
de kardeşlerimiz
için canımızı vermemiz
gerekir.
1.MektupYu.3:
17 Dünya malına sahip
olup da kardeşini
ihtiyaç içinde gördüğü halde ondan şefkatini
esirgeyen kişide
Tanrının
sevgisi olabilir mi?
Yine
de bu ayetlerin savaşçı eğilimlere destek çıktığı yorumu göreli olarak
zorlamacıdır. Nitekim Yuhanna'daki sevgi öğüdü de çok açıktır. Üstelik bu sevgi
Tanrı'dan kaynaklanır. Yahudi tanrısının savaş, şiddet eğilimi ve tehdidinden
eser yoktur onda.
1.Yu.4:
7 Sevgili kardeşlerim,
birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Tanrıdandır. Seven herkes
Tanrıdan doğuşur ve Tanrıyı tanır.
1.Yu.4:
8 Sevmeyen kişi
Tanrıyı tanımaz.
Çünkü Tanrı sevgidir.
1.Yu.4:
9 Tanrı biricik
Oğlu aracılığıyla yaşayalım diye
O'nu dünyaya gönderdi, böylece bizi sevdiğini
gösterdi.
1.Yu.4:
16 Tanrının bize
olan sevgisini tanıdı ve buna inandı. Tanrı sevgidir.
Sevgide yaşayan
Tanrıda yaşar,
Tanrı da onda
yaşar.
Yu.4:
20 "Tanrıyı
seviyorum" deyip de kardeşinden
nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini
sevmeyen, görmediği Tanrıyı sevemez.
1.Yu.4:
21 "Tanrıyı
seven kardeşini de sevsin" diyen buyruğu
Mesih'ten aldı.
Putperestlerin etkisi ve Cihad
İsa'nın bir ayetinde belirttiği, putperestlere yönelik
saptamanın içinde gizli eleştiriye karşın, putperest olarak tanımlananların
Hıristiyanlık dinine etkisi zamanla belirginleşecektir. Bu alan özellikle Haçlı
Seferlerini dayatacak gelişimin öncesindeki Müslüman Cihat anlayışı ve Kuzeyli
Halkların, beraberlerinde getirdikleri, savaşçı kültü ile gelişir. Bugün çoğu
Haçlı Seferleri tarihçisi, iki unsurun Hıristiyanların süreç içerisinde
gelişecek "din için savaş " sistematiğine büyük katkılar yaptığı
konusunda hemfikirdir.
Başlangıçtaki
karşı koyuşuna ve şiddeti sistemli ve kararlı bir şekilde reddediş tutumuna
karşın Kilise'nin, Barbar akınlarına karşı Hıristiyan halkı savunmaya yönelik
gayreti sürecinde "savaş" anlayışının bu dine nüfuz etmesini
engelleyemediği kolaylıkla saptanabilir.
Tarihsel belgeler, tüm barışçıl temele karşın çok geçmeden savaşa ve
savaşçıya yönelik biçimlenmiş övgü sözlerine direnilemediğini gösterir. Pagan
halkların Hıristiyanlık dinine geçmeyi kabul etmeleriyle bu gelişim önemli bir
dönemece girer. Ortaya çıkan sentez, Haçlı Seferleri'nin anlaşılmasında kritik
bir değer taşır. Atalarından kalan
gelenekleri sürdürmekte oldukça ısrarlı
ve kararlı olan kavimler, bu haliyle, küçümsedikleri barışçıl eğilimleri görmezden gelmeyi başarabilirler. Bu ise zamanla yer
yer Kilise'nin müdahalesini gerektirecek yeni bir sorun anlamına gelir. Savaşçı
gelenekten güç alan kavimler, birbirlerine saldırmaktan ve savaşmaktan
korkmayacak ve ortaya Kilise perspektifinden korkunç gözüken, kardeş kanı dökme
eğilimi çıkacaktır.
Haçlı Seferleri bir yönüyle
Hıristiyanlar içindeki kan dökme eğilimine bir çözüm olarak düşünülmüş
olabilir. Şövalye sınıfının atalarından gelen yok etme geleneklerine
direnemeyen Papalar için, sonunda bu nitelikleri "putperestlere"
karşı kullanma fikri cazip hale gelmeye başlar. Papa 2. Urbanus'un Haçlı
Seferini doğuracak efsanevi vaazında bu yöndeki bildirimler çok açıktır:
"...
Bırakın insanlara karşı haksızca savaşanlar şimdi kafirlere karşı gitsin ve
uzun zaman önce başlaması gereken bu savaşı zaferle sona erdirsin. Bırakın uzun
zamandır soyguncu olanlar şimdi şövalye olsun. Bırakın kendi kardeşlerine ve
akrabalarına karşı savaşanlar şimdi barbarlara karşı gerçek bir savaşta
mücadele etsinler..."(6)
Hıristiyan
Kutsal savaşını biçimleyen bir diğer etkinin, Müslümanlık dininin, yeri
geldiğinde din adına kılıca sarılma eğilimlerinin baskısı olduğunu düşünmek
mantıklıdır. İslam dininin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'in bu yöndeki
bildirilerinden hareketle oluşmuş yayılım dönemi ve yürütülen din adına
savaşımın Hıristiyanlık açısından cezbedici yönlerini incelemeden önce, Hıristiyan
Kutsal Savaşının en önemli teorik dayanaklarından Aziz Augustinus'un
"Haklı Savaş Kuramına" değinmek kaçınılmazdır.
Aziz Augustinus ve Savaşçı Papalar
Aziz'in fikirlerinin sosyal temelini, Hıristiyan Roma'nın "pagan barbar" saldırılarıyla sarsıldığı dönemde bulmak mümkündür. "Romalı olmayan"ların, saldırıları altında yaşanan baskı, korku ve şiddet yılları, Hıristiyanlar üzerinde, kendilerini koruma bilincini geliştirmiş olmalıdır. Ancak İncil öğretisinin açık "barışçıl" davetinin çelişkisi, kendini koruma amaçlı da olsa şiddeti reddederken, Augustinus'un öğretisinin, Hıristiyan halkın kendisini korumak noktasındaki güçsüzlüğünü giderme amacı taşıdığını ve din öğretisinden sapmaya yönelik güçsüzlüğe çare olduğunu söylemek mümkündür.
Mani
dini, Yeni-Platonculuk ve Hıristiyanlık felsefesinin büyük bir etkide bulunduğu
Augustinus, bir Hıristiyanın bir takım özel durumlarda güç kullanmasının
gerekebileceği fikrini ortaya atıyordu. Ona göre savaş bazı şartlarda meşru,
hatta zorunlu olabilmekteydi. Augusutinus'a göre Adil Savaş-Haklı Savaş, ya da
Haksız Savaş-Gayri-adil savaş tanımları kritik bir değer taşımaktadır. Haksız
bir barıştansa haklı bir
savaşın tercih edilmesi gerektiği
fikrinde olan Augustinus, en önemli
eserlerinden birisi olan
"De Civitate Dei"de, bilhassa XIX. kitapta, bu şartları şu şekilde belirtir
1: Cezayı gerektiren bir savaş algılaması
2: Savaşın kötülüklerinin, şerre karşı ahlâkî duruşlar ve arzular noktasındaki
kabulü
3: Şiddetin kullanımı için dayanak araştırması
4: Rûhî olan şeylere öncelik veren bir dualistik epistemoloji;
5: Otoriteye ve
toplumsal değişmeye karşı pasif vazıyet alış;
6: İncil metinlerinin harbe iştirâki meşrûlaştıracak şekilde kullanılmasının imkânının olması
7: İncil
metinlerinin harbe iştirâki meşrûlaştıracak şekilde kullanılması imkânının
olması;
8: Analojik bir "barış"
algılaması. (7)
Augustinus'un
tartışılmaz etkisi, süreç içinde Kilise'nin ve bizzat Papa'ların savaş ve
şiddet eylemlerini onayladıkları, esinledikleri, destekledikleri ya da bizzat
katılımcı olarak yer aldıkları olayları doğurdu. Kilise'nin savaşçılara ödül vaat eden ilk resmi belgesi
9. yüzyılda yazılmıştı. Papa 4. Leo 'ya ait olan bu belgede, kilisenin
müdafaası için ölecek herkese cennet vaadi kaleme alındı. Papa 10. Johannes ise aktif bir örgütleyici olarak karşımıza çıktı. İtalyan devletlerini Müslüman
saldırılarına karşı örgütlemekte büyük başarı gösteren Papa, gayretinin
kazanımlarını çok kısa bir zaman içinde görme fırsatını yakaladı: "Garigliano Nehri'ndeki Müslüman kaleleri, onun
örgütlediği orduların kuşatmasına yalnızca üç ay direnebildi."(8)
Kur'an-ı Kerim ve Savaş
Papa
16. Benedictus'un konuşmasıyla beliren tartışmanın odak noktasındaki Kur'an-ı
Kerim'in savaş bildirileri, aslında ilk bakışta oldukça net'tir. Yine de,
Yahudilik ve Hıristiyanlıktan bambaşka bir din vaaz eden Muhammed'in, savaşı
ciddi bir nefs-i müdafaa zorunluluğu altında ele aldığını düşünmek için yeterli
neden vardır. Üstelik çoğu bildirim, savaşın kayıtsız şartsız ve amaçsız
yıkıcılığının önüne geçmeye çalışır. İslam dinine göre savaşın koşulları ve
amaçları vardır. Herşeyden önce savaşmanın, ya da şiddetin ön koşulu, öncel bir
saldırıyı göğüslemektir. (9) Diğer taraftan, "hak" kavramı bu
mücadelede ayrıca değer taşımaktadır. Buna göre, sizinle savaşılması durumunda,
savaşa girmeniz mümkünken, "haksız" yere ve aşırıya kaçarak savaşımın
reddedildiği gözükür.(10)Ayetlerdeki anlam, yine de açık değildir ve din
bilginlerinin yorumlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Örneğin "fitnenin bittiği
yere kadar savaşmak" deyiminin, çeşitli anlamlara gelebildiği
gözükmektedir İzleyelim:
İlk bildirim Bakara suresi 193( S. Ateş çevirisiyle sf
29):
"
Onlarla savaşın ki, fitne ortadan kalksın, din yalnız Allah'ın dini
olsun. Eğer vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık olmaz!"
Ayette
geçen "Fitne" anlamı itibariyle anahtar değer taşımaktadır. Nedir fitne?
İlk
olarak Müslümanları dininden döndürme amaçlı etkinlikler olarak yorumlanır ki,
buradaki savaş önerisi Muhammed'in kendi dinini koruma amacını verir. İkinci
olarak Tanrı'nın sınanmasının bittiği yer, yani inançlı inançsız ayırımının
ortadan kalktığı an olarak yorumlandığında ise, evrensel bir barış ortamının
yaratılması amacı, tüm kutsallığıyla belirir. Tartışmalı olan yön, sonraki
anlamda gizlidir. Ayette geçen "din Allah'ın dini olsun" ifadesindeki
amaca yönelik davet içerisinde İncil ve Tevrat'a inananların da bulunduğu
düşünülebilir. Öbür taraftan "Allah'ın" dini ile kastedilen İslam
ise, söz konusu iki semavi dine inananları ya da onlarla birlikte diğer
putperestleri de kapsayan bir dönüştürme işleminin yıkıcılığı açıktır.
Kuşkusuz
Muhammed'in çağrısı henüz başlangıç süreçlerini gözden geçirmemiz gereken bir
yapıya götürür bizi. Buna göre Müslümanların sayısının henüz az olduğu
dönemlerde içinde bulunulan baskı ortamının Hıristiyan toplumunun Barbar
saldırılarının gerilimini yaşadığı dönem ile benzer olarak, savaşın din
sistematiğine dahil olmasında önemli bir rol oynamış olabilir. Zamanla savaş
propagandif bir niteliğe bürünür. Tıpkı Hıristiyan liderler gibi, Kur'an-ı
Kerim'de de savaşanlar için ödül sistematiği geliştirilir:
" Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma
sakın. Hayır. onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklanıyorlar. Allah ın
lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler ve arkada kalıp kendilerine
zkatılmamış olananlara şunu müjdeliyorlar Onlar için korku yoktur,
tasalanmayacaklardır onlar. Allah tan bir nimeti bir lütfu ve Allah ın
müminlerin ödülünü vermezlik etmeyeceğini de müjdelerler..."
Kur'an-ı
Kerim yorumcularına göre Kur'anda şehide tanınan ayrıcalıklar çok daha büyük
bir yapı oluşturur. Buna göre şehidin vücudunda ilk kanı çıktığı anda, tüm
günahları affedilir, o cennetteki yerini görür, artık kabir cezasından muaftır.
(diğer ölümlüler Münker ve Nekir adlı meleklere hesap vermek zorundadırlar).
Ama şehitler, çok değerli taşlardan yapılmış taçlar giyer ve 72 Huri tarafından
onlar hizmet edilir. Allah, onun af isteyebileceği akraba sayısını 70 e
çıkartır. Sarahzi, şehitliği "dünyada en yüksek mertebe olarak"
açıklamaktadır.
Kur'an-ı
Kerim'e dönersek, Tevbe Suresi 20'de de Allah adına savaşanların kurtuluşa
erdikleri müjdelenir: " İnanan, hicret eden ve Allah yolunda
kallarıyla, canlarıyla savaşanların Allah katında dereceleri daha büyüktür.
İşte kurtuluşa erenler onlardır."(11)
Al-i
İmran Suresinde de
"
Ve iki yüzlülük yapanları bilsin. Onlara : "Allah yolunda
savaşın ya da savunun " dendiği halde: " Eğer savaş olacağını
bilseydik sizinle gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre
yakın idiler. Agızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlar. Halbuki Allah,
içlerinde sakladıkları şeyi çok iyi bilmektedir." bildirimi
bulunmaktadır.
İslam
Peygamberi'nin savaşı reddedenleri şiddetle şekilde eleştirdiği bir bölüm yer
alıyor. Tevbe Suresi:
"
Allah'ın elçisinin arkasından oturmakla sevindiler, mallarıyle ve
canlarıyle cihadetmekten hoşlanmadılar. "Sıcakta sefere çıkmayın"
dediler. De ki: " Cehennemin ateşi daha sıcaktır." Keşke anlasalardı"
Sonuç
Örnekleriyle görüldüğü gibi, üç büyük semavi dinin
bildirimleri, yer yer dönemin koşullarıyla belirlenen zorunluluklar ölçüsünde,
savaşı ve şiddeti gerekli kılan yorumlarla genişletilmiştir. Burada, söz konusu
inanç sistematiğinden herhangi birisinin bir diğerine göre daha barışçıl ya da
savaşçı olduğunun kararı, tarihsel ve dinsel açılardan yapılacak "bilimsel
yorumlarla" verilebilir değildir. Söz konusu yorumlar ve bildirimler, bu
anlamda "söyleyenin" aidiyetiyle açıklanabilir niteliktedir.
Papa 16. Benedictus'un sözleri, Bush'un haçlı seferleri
ve "İslamofaşist" deyimlerinin ve Ortadoğu'nun her karış toprağını
döven Batı merkezli maddi-manevi bombardımanın paralelinde düşünüldüğünde açık
şekilde ideolojik unsurlar taşımaktadır. Kendine "kutsal-haklı savaş"
sistematiğinden pay çıkarmak isteyen ve maddi kaygılarla gerçekleşmiş bir
savaşın itici görünümü yerine, "kendini koruyan iyi niyetli bir
hıristiyanın" çabasını yerleştirmek isteyen Batı'nın, kendini idealist bir
kökene bağlama çabasının son ürünü olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda
Papa'ya verilen teorik yanıtlar içindeki Haçlı Seferleri anımsatmasının ya da
dini liderin cahilliği vurgusunun pek bir önemi yoktur. Nitekim, sorun
"dini" olduğu kadar, güncel siyasetin de sorunudur. Ancak sorunu
güncel siyasete bağlayan kanallar açık olmadığından, söz konusu tutumun
sosyo-ekonomik analizlerle paralel olarak düşünülmesi gerekmektedir.
Dipnotlar
1-10 Emir için bkz, Tevrat Mısır'tan Çıkış, Bölüm 20
2- Levililer, 26. 14 ten itibaren.
3- Matta, 5, 21
4-Matta 5, 38-44
5-Yuhanna 1. Mektup. 2, 9-11
6-Papa 2. Urbanus'un söz konusu tarihi
vaazı, ancak ana hatlarıyla bilinebiliyor. Konuya ilişkin birinci elden
anlatılar, konuşmadan birkaç sene sonra yazılmış olduğundan, kısmen kurgusal
yönler de taşımaktadır. Keşiş Robert, Baldricus Dolensis, Fulscherius
Carnotensis ve Gubertus Novigenti konuşmayı aktaran dönem tarihçileridir.
(S.Runciman Haçlı Seferleri. sf 108
Nokta Kitap Ekim 2005 İstanbul )
7-Ayrıntılı bilgi için bkz
"http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=146"
8-
P.P. Read Tapınak Şövalyeleri Dost Yay Ankara sf 72
9- Kur'an-ı Kerim. Kılıç Kitabevi, Ankara. Prof. Dr.
Süleyman Ateş çevirisi, Bakara Suresi 191 , sf 29 da ifade şöyledir: "
Onlar sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün, kafirlerin cezası
böyledir..."
10- Aynı kitap sf 28.. Bakara, 190" Sizinle
savaşanlarla Allah yolunda savaşın, fakat haksız yere saldırmayın, çünkü Allah
haksız yere saldıranları sevmez..."
11-Aynı kitap Tevbe Suresi, 20, sf 188. Tevbe suresi
38'de de savaşın karşısında korkak olanlar yargılanır:" Ey inananlar, size ne oldu ki: "
Allah yolunda topluca savaşa çıkın" dendiği zaman yere çakılıp kaldınız?
Ahirettense dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama dünya hayatının geçimi,
ahiretin yanında pek azdır..." bkz
sf 192
0 yorum :: Semavi Dinler ve Savaş Geleneği
Yorum Gönder