Göktuğ Halis
a- Hermes'in Memfis Teolojisindeki Kökeni
Kadim Mısır dini içindeki en sistemli teoloji M.
Eliade'ye göre Memfis'te kurulmuştur. 1. Hanedanlığın başkentinde yaşayan yapı,
Tanrı Ptah'ın merkezinde yükselir. Söz
konusu teolojide Tanrı Ptah'a verilen öncü rol çok açıktır, nitekim Heliopolis
teolojisindeki Atum'un, Ptah karşısında güç kaybettiği görülür. Ptah ,ilksel
okyanus Nun ile özdeşleşir, Tanrısal sözü ile Atum-Re ve diğer tanrıları var
eder...
"Büyük taht üzerindeki Ptah,
Ptah-Nun, Atum'a baba olan baba
Ptah Naunet, Amun'u doğuran ana;
Büyük Ptah, odur Dokuzlunun yüreği ve dili
Tanrıları doğuran..."
(1)
İ.Ö. 3000 'lere dek geriye giden bu yapı, özellikle
Kitab-ı Mukaddes'e etkileri bağlamında çok sayıda din tarihçisinin özel ilgi
alanını oluşturur. Ptah'ın yaratım yönteminin "söz" oluşu ve herşeyi
yarattıktan sonra dinlenmeye çekilmesi henüz başlangıçta saptayabileceğimiz
benzerliktedir. Söz ile yaratma eylemine paralel olarak oluşan bir diğer önemli
figür, süreç içerisinde çok daha uzun süreli ve büyük bir tartışmanın merkezine
oturacaktır. "THOT"...
Memfis Teolojisi, M. Bernal'a göre, Avrupa Merkezci
ideolojinin Mısırlıların soyut ve felsefi düşünme yeteneğine sahip olmadığı
iddiasını çürütmesi açısından da önemlidir. Yazarın açıkladığı gibi "Ptah
dünyayı zihninin evi olan kalbinde yaratır. Dilinin yardımıyla, yani söz ile,
onu gerçek kılar." Thot figürünün incelenmesi ile Bernal'ın savı
güçlü bir dayanak daha kazanır. Nitekim Thot'un kozmogoni içinde Ptah'in dili
ya da kalbi (özdeş olduğu şekliyle zihni) olmak gibi önemli bir görevi vardır.
Süreç içinde gelişen teolojilerde Thot figürü güç kazanır ve yazının
mucidi, matematiğin başlatıcısı ve tılsımlı sözlerin ustası, Tanrıların
birbiriyle ve insanlar ilişkisini kuran, retorikçi ve dünyanın yaratıcısı
olarak çok sayıda kültür ve din sistematiğinde karşımıza çıkar. İletişimi kurma
ve aracılık rolleri Thot'un, ölüler dünyasının yol göstericisi Anubis ile yan
yana anılmasını getirir. M.Ö. 3 binli
yıllara dayanan "Piramit Metinleri'nde" bu iki Tanrının ölülerin
yargılanması işiyle birlikte ilgilendikleri görülürken, Yunan Hermesçiliğinin
etkisiyle iki Tanrı'nın birleşmesi gerçekleşir.
Kökene ilişkin yolculukta, Hermes tapımının seçkinci,
halka kapalı bir bütün arz ettiği görülür. Henüz Memphis ve Teb'deki
tapınaklarında Hermes'in öğretisi gizli olarak rahipler arasında
gerçekleşmektedir. Üyelerin sırlardan derece derece haberdar olabilmeleri
sağlanır. İnsanların bilmediği sırlara sahip olan bu seçkin topluluğun temel
yöntemleri, iç yolculuk, sezgi ve kavramsal bilgidir. İskenderiyeli Clemens,
bu yapıdan bahsederken, katılımcıların Hermes'e ait olduğu söylenen 42 kitap
tarafından aydınlatıldığını belirtmektedir. 18. sülale zamanında revaçta olan
"Ölüler Kitabı" içinde sık sık Thot ismi geçmektedir. 19. sülale
zamanına ait incelemelerde "Kütüphanede bulunan Thot'un yazıları" na
ilişkin vurgular atlanmamalıdır. Görünüşe göre, Hermetik Metinler'in
tarihlendirilmesine ilişkin çabaların atlamaması gereken, Thot-Hermes özdeşliği
ve Thot'un yazıları geleneğinin Hermesçilik üzerinde Ari etkisini bulmaya
çalışan araştırmacıların tarihlendirme manipülasyonunu değersiz kılacak güçlü
ve kadim bir zaman dilimi bulunmaktadır.
b-Hermesçi Metinler ve Teoloji
Thot ve pratik-teorik sistematiği, bünyesinde barındırdığı
unsurlarla "çöküş" dönemi sonrasında kadim Mısır dininin en önemli
yaşam alanını oluşturacak "felsefi-dinsel" bütüne evrilmiştir. Thotcu
Kuram, özellikle M.S. 130-230 arasındaki yüzyıllık dönemde hızlı, şaşırtıcı ve
egzantirik çöküşü sonrasında Mısır dini unsurlarının nüfuz ettiği ve oluşumunda
büyük rol oynadığı diğer disiplinler "Yeni-Platoncuk" ve
"Gnostisizmden" kritik şekilde ayrılıyordu. Gnostisizm çok
geçmeden kendini Hıristiyanlık içinde buldu. Yeni-Platonculuk ise büyük
oranda Hellen kökenliydi.
Hermes dininin "bütünselliğini" oluşturacak
dönem koşullarına geçmeden önce, belirtilmesi gereken kritik bir nokta
bulunmaktadır. Thot sistematiği, çöküş dönemindeki etkiler bir tarafa, çok
eskiye dayanan kökenlerin üzerinde yükselmektedir. Hermes dini, büyük oranda
Mısırlıdır, "Corpus Hermeticum" metinlerinin de doğruladığı
ölçüde, bu önkabul gerçekleşmeden, Hermesçiliğin doğru anlaşılması mümkün
olmayabilir. Okulun
"Hermesçilik" olarak adlandırılması, sözcüğün Yunanlı kökeni
nedeniyle henüz başlangıçta bu "yanlış anlaşılma" potansiyelini
güçlendirir. Bununla birlikte, Mısır'ın özellikle arka arkaya gelen
Pers-Yunan-Roma işgalleri dönemlerinde ana dini unsurlar kendilerini korumakla
birlikte, sentetik bir kültüre maruz kaldığı söylenebilir. İç içe geçmiş dini
unsurlar bulunmaktadır ve bu koşullarda, hegomonik güç olarak Yunan'ın
tanımlamalarının ilerleyen süreçte söz konusu kültürün Yunan kökenli olması
kuşkusunu yaratması mümkün ama yanıltıcıdır.
M.Ö. 6-M.S. 2. yüzyıl aralığına ait Hermesçi Metinler,
bu dinin "kutsal yazıtları" olarak değerlendirilebilir.(2)
Yapıtların hemen hemen tamamı, Hermes'e veya ondan hareketle oluşturulmuş
okullara aittir. Söz konusu tarih zamansal köken bağlamında da fikir
verebilirse de tartışmalıdır. Örneğin M. Eliade'ye göre Hermesçi külliyata
ilişkin başlangıç M.Ö. 3., bitiş ise M.S. 3. yüzyıl’dır. Nitekim özellikle Pers
işgali ve İskenderiye kütüphanesinin yağmalanması gibi olaylardaki veri
kayıpları bu konuda daha net bilgi edinebilmemizin önüne geçmiştir. Nitekim bu
yazının konusu olmamakla birlikte değinmekte fayda vardır ki Hermesçi
Metinler'in tarihlendirilmesi, Batılı düşünürleri bir hayli meşgul etmiş olan
bir tartışmanın önemli bir unsurudur. Bu tartışmaya göre, başta 17. yüzyılın
önde gelen metin eleştirmenlerinden birisi olan Casaubon'un, Kitab-ı
Mukaddes'in, Hermetik Metinlerden önceliği savunusu büyük bir değer
taşımaktadır. Önce olanın, köken olduğu yolundaki pozitivist tutuma paralel
olarak, Kitab-ı Mukaddes'in ya da batı
felsefesinin temel dayanak noktaları olan Pythagoras ya da Platon'un
fikirlerinin kökenlerini Mısır'da bulmak batı merkezci fikir için
katlanılabilir değildir. Hangi tarihlendirmeyi kabul edersek edelim
zamandisinsel açıdan en eski metinlerin "Halk Hermesçiliği" ya
da "Popüler Hermescilik " olarak bilinen yapıya aittir.
Hermetik külliyatın bu ilk grubu, başta astroloji, büyü, gizli
bilimler ve simya gibi çalışmaları içermektedir. "Corpus Hermeticum" olarak
adlandırabileceğimiz "Seçkin Hermesci" külliyat ise göreli
olarak geç dönemlere ait kabul edilir. Konuları itibariyle felsefi ve dini
metinlerdir (3) "Corpus Hermeticum", "Aslklepius,
Kore Kosmou, Poimandres ve Thot Kitabı" isimleriyle
anılan kimi metinleri içermektedir. Yazın tarzı olarak, Platon'un diyalog
yöntemi takip edilmiştir. Bununla birlikte bu etki aldatıcıdır. Hermesçi
Metinler'in önemli bir kısmı Platon'dan önceki dönemlere ait olduğu, hatta kimi
hatırı sayılır tarihçilere göre Zerdüşt etkisinin Mısır dinine sızmasına yol
açacak olan M.Ö. 6. yüzyıldaki Pers işgaline dek geriye götürülebilir. 1868
yılında ilk kez Paris'te yayınlanan "Turis Papirüsünde" Thot
Kitabı'na ilişkin imalardan hareketle, metinlerin kökeninin Platonla
kıyaslanmayacak derecede eskiye dayandığı ortaya çıkar. Buna göre, 32 Mısır
medeniyetinde kutsal sayılan tüm ilimlerin kökeninde Thot Kitabı işaret edilir.
(4)
Aynı şekilde 7 özgür sanat da Hermes-Thot tarafından
bulunmuştur. Herşeye rağmen, tüm bu dağınık metinlerin kim tarafından ve ne
zaman bir araya getirildiği bilinmemekle birlikte bu başarıda Yunan kültürü
hesaba katılmalıdır. Hellenistik dönemin
çok sayıda yazarı, Hermesçi metinler hakkında kafa yormuştur, özellikle
Mısır'ın çok sayıda kanlı ayaklanma ve yağma eylemlerine sahne olduğu bu
dönemde, bu ilgi Hermetik metinlerin günümüze ulaşması açısından önemli kazanım
sunmuştur. M.Ö. 1. yüzyıl ve M.S. 2. yüzyılı kapsayan süreç, söz konusu
külliyat açısından kritiktir. Nitekim bu süreçte, Yunanca ve Grekçe'ye
çeviriler sistemli olarak yapıldığından, bugüne ulaşan metinlerin büyük bir
kısmının Yunanca ve Latince olması şaşırtıcı değildir. M. Eliade'nin belirttiği gibi tüm Hermesçi
külliyat, Hermes Trismegistos tarafından vahyedilmiş olarak kabul
edilir. (5)
1914 yılında Bousset'in saptadığı gibi Corpus
Hermeticum'da iki farklı ve birbiriyle uzlaşamaz teoloji yer almaktadır
Bunlardan ilki, iyimser bakış açısıyla, evrenin Tanrı'dan taşıdığı parça
itibariyle ona duyulan saygıyı biçimler. İnsan, huşu yoluyla Tanrı'ya ulaşır.
Göksel şeylere hayranlık duyup tapınmak ve yersel olanları da yönetmek insanın
temel işlevidir. Bu sayede yaratılış zorunlu tamamlayıcısı rolünü oynar. Öbür
taraftan kötümser teori, karmaşık bir Tanrısal hiyerarşik yapı oluşturur. Bir
"dünyayı yaratan Tanrı, maddi evrenin yaratıcısı Demiurgos" bir de
Demiurgostan da güçlü, "gizli Tanrı" sistematiği bulunmaktadır. Gizli
Tanrı, Demiurgos tarafından yaratılan maddi aleme hapsolmuştur ve yeniden
kendine ulaşmak için maddeden kurtulmaya ihtiyacı vardır.
" Dünya, İlk Tanrı'nın eseri değildir, çünkü
bu ilk Tanrı her türlü maddenin sonsuz derecede üstünde kalır. Varlığının
gizemi içinde saklı durur. Bu nedenle Tanrı'ya anca dünyadan kaçarak
ulaşılabilir, dünyada bir yabancı gibi davranmak gereklidir. " ( alıntı,
bkz sf 338 M. Eliade. a.g.e.)
Hermetik dinin ana yapıları, iyimser ve kötümser perspektiften
şu şekilde toparlanabilir:
İyimser Hermetik felsefenin savunusu:
·
Alem iyidir, çünkü Tanrı'dandır.
Görünmeyen Tanrı, doğa aracılığıyla kendisini gösterir.
·
Alemin güzelliğine yönelik ilgi ve
takdir, sahibini ulvi bir aşamaya ulaştırır.
·
Tanrı bir'dir ve herşeyi yaratan o
dur.
·
Bu felsefenin ilk ayağı Tanrı'yı,
ikinci ayağı Doğa'yı kapıyorsa, üçüncü ayakta da insan bulunur. İnsanın amacı,
son halkayı tamamlamak, huşu ile evreni takdir etmektir. İbadet gereklidir
insan için.
Kötümser felsefenin savunusu ise şöyledir:
·
Alem, doğa, madde kötüdür.
·
İlk Tanrı'nın işi değildir. İlk
Tanrı, aşkındır, varlığın sınırları içinde gizlenmiştir. Dolayısıyla Tanrı'ya
ulaşmak isteyen doğayı terk etmelidir.
·
Dünya kötülüklerle dolu olduğundan,
bu dünyaya yabancı olmak gerekmektedir.
·
Nefislerinden kurtulmayan kişilerin
ona ulaşma şansı da bulunmamaktadır. Herşeyden önce erdemli bir ruha sahip
olmak gerekmektedir.
İç dünyaya dönme ve inziva-i perhizler, sıradan
insanların aksine "Demiurgos'un" ötesindeki "gizli Tanrı'ya
" olaşmak noktasında bilgenin olmazsa olmaz yöntemidir. Bu tavır
özellikle, aracı sınıfların reddi ve Tanrı'ya doğrudan ulaşma noktasındaki
etkin edimiyle bireyin Tanrısal tözünü önkabulü itibariyle Hıristiyanlık dinine
zıttır. Zerdüşt ve Mani etkisiyle biçimlenen inanç sistematiğini yaşayan
Cathar'ların Kilise'nin düzenlediği bir Haçlı Seferi'yle yok edildiği
düşünüldüğünde, bu teorik çatışmanın boyutu hakkında daha fazla fikir sahibi
olabiliriz. Bu arada Yahudiliğin ezoterik kolu Kabala, Üstad'ın Tanrı'nın
Sarayı'na yolculuğunu mümkün kılışı itibariyle Hermesçi dokuyla benzerliği
bulunmaktadır. Ancak, gerek İ.Ö. 6. yüzyılda Mısır'ın karşılaştığı Pers
işgalinden sonraki gelişmeler ve gerekse Kabala'nın Yahudilerin Babil
Sürgününden kurtuluşları sürecindeki deneyimleri itibariyle, Tanrı ile doğrudan
görüşme, iletişim kurma ve bilgiye ulaşma sistematiğinin Zerdüşt etkisiyle
oluştuğunu söylemek, sanırım yanlış olmaz. Buna rağmen Zerdüşt dininin aksine
Ruhban sınıfına rastlanmaz, hiyerarşik bir örgütlenme görüntüsü
bulunmamaktadır.
c- Tarihsel Süreç
Mısır dini, gerek iç karışıklıklar ve gerekse dış
istilalarla sık sık önemli baskılarla karşılaşmıştı. M.Ö. 2200 yılında yaşanan
iç savaş bu anlamda önemli bir örnektir. İnsanlar, daha önce Tanrı olarak
gördükleri Firavunlara isyan eder, kutsal mabetler yağmalanır ve ölü
soygunculuğu başlar. :
" Bütün geleneksel kurumların yıkılması bir yandan
bilinemezcilik ve kötümserlik, diğer yandan da derin umutsuzluğu gizlemeyi
başaramayan bir zevk yüceltimi şeklinde yansır.. Tanrısal krallığın yaşadığı
fetret dönemi kaçınılmaz olarak, ölünün dinsel değerini yitirmesine yol açar.
Firavun bedenlenmiş bir tanrı olarak davranmadığı için, her şey yeniden
sorgulanır." (6)
M.Ö. 1674 yılına denk gelen Hyksos istilası ise Mısır Dini
üzerinde büyük bir oynama yaratmıştı. Mısır Dini'nin kendisine yönelik
yükseklik sanısı darmadağın olmuştu. İstilacılar bir süre sonra ülkeden kovuldu
kovulmasına ama milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı yükseldi. Bununla birlikte
"içtekinin yüceliği" fikrinin aldığı yara, dışa ilgi gösterilmesi
sonucunu dayattı. Çok sayıda yabancı Tanrı ile tanışıldı ve bu Tanrılar, Mısır
Dini'ne nüfuz etti. Kimi din tarihçisine göre bu sızmalar Mısır Dini'nin
çöküşündeki önemli etkenler olarak nitelenir. M. Bernal'a göre ise,
yönetimin doğrudan istilacıların eline geçtiği dönemler de dahil Mısır dini
kendini korumayı bilmiştir. Mısır dini geçmişte yaşanan çalkantılı süreçlere rağmen Din, Mısırlı
olmaya devam etmişti. (7) Bununla birlikte istisnai dönem, özellikle
Hıristiyanlığın etkin hale gelmeye başladığı dönemdi. Mısır dini, çok sayıda
istilaya ve dış dinlerin etkisine maruz kalan güçlü yapı, Hıristiyanlığın
baskısına dayanamayarak, 1 yüzyıldan kısa bir süre içinde çökmüştü. Mısır, tüm
Roma vilayetlerinden daha önce, büyük bir istekle Hıristiyanlığa geçmişti.
Çeşitli nedenlerle Hıristiyanlığın baskısına direnemeyen
Mısır Dini'nin kısa süre içindeki çöküşü, özellikle tarihsel dinamikler göz
önüne alındığında aslında hiç de şaşırtıcı değildir. Tüm dünyanın
"Roma'nın" bayrağının dalgalandığı tek bir imparatorluk çatısında
toplanışı, kuşkusuz "tek-Tanrıcı" dini sistematiklerin içerdiği
avantajları arttırmış olabilir. Nitekim bu etkide Yahudilerin büyük bir katkısı
bulunmaktadır. M. S. 1. yüzyıla gelindiğinde Yahudiler Roma İmparatorluğu
nüfusunun %5-10 luk bölümünü oluşturmaktadır. Yine de Yahudi etkisini
abartmamak gereklidir. Nitekim Mısır'daki uzun süreli varlıklarına rağmen,
Yahudi dini unsurlarının Mısır Dini'ne nüfuz etmesi mümkün olamamıştır. Bununla birlikte M.S. 2. yüzyılda, Mısır
yönetiminde söz sahibi olan seçkin Yunanlı ve Mısırlı aristokrat sınıfların,
iki dinin kaynaşmış unsurları içinde yaşamlarını sürdürmekte oldukları görülür.
M. Bernal'ın belirttiği gibi, Mısır Dini'nin uluslarasılaşma eğilimi, uzun yıllar
" milliyetçi bir yanılgı içinde üstünlük savunusunda bulunan"
ruhban sınıfının konumunu zayıflatmıştır. Yine de tüm bu unsurlar içinde
kanımca en önemlisi, aristokrat ve ruhban sınıfının debdebeli zenginliği içinde
yaşayarak, yüzyıllardır Mısırlı bir bireyin üstünlük sanısını güçlendiren
değerlerin ezilmesiydi.
"Hıristiyanlık, Filistin'den gelmiş olmasına
ve bilinçli bir şekilde uluslararası nitelik taşımasına rağmen, putperest bir
dine sahip olan Helenleşmiş kozmopolit yukarı sınıflara karşı, yoksul ve orta
sınıf Mısırlıları temsil etmeye başladı..."(8)
Mısır dininin yıkılışını getiren sosyo-ekonomik
koşullar, M.S. 2. yüzyıla gelindiğinde ilginç bir tablo sunmuştu. Başta felsefe
olmak üzere, manevi yönlü disiplinlerde önemli oranda güç kaybetmeye başlamıştı.
Platon ve Pithagorasçılığın yeniden canlanması gerçekleşse bile, söylenen
sözlerin ustalarınkinden öteye gidememesi kritik bir yarılma doğuruyordu.
Bununla birlikte, Doğu felsefelerinin Yunan-Roma kültürüne sızmaya başladığı
görüldü. Yunan felsefesinin yanıtını veremediği sorular, aydınların başta Mısır
olmak üzere, doğu felsefe ve dinlerine eleştirel yaklaşmaları sonucunu
doğurmuştu. Mısır dininin çöküşünü hazırlayan en önemli etki olan Yunan kültürü
desteğini Mısır'dan alacaktı. Bununla birlikte yıkım dönemlerinin Mısırlı
bireyin psikolojisi üzerinde karakteristik bir etki yaptığı söylenebilir.
Kuşkusuz Hermesçi Kuram'ın ana dayanakları Mısır Dini'nde bulunur. Süreç
içindeki revizyondan ve örneğin firavuna duyulan saygının yitimi gibi
değişimler hesaba katılmalıdır. Tanrısal Töz'ün ve gücün, herkes içinliğe
bürünmesi en önemli sonuçlardan birisidir. Hıristiyanlık ve Yahudilik
dinlerinin felsefi-ezoterik kimi yorumları dışında kabul etmediği, insanın
Tanrı'dan parça olduğu ya da ona ulaşabileceği fikri, Hermesçiliğin temel
hareket noktalarından birisini oluşturur.
Firavun'un öldükten sonra Osirisleşmesi şeklinde, Mısır'da bulunan
inançtaki seçkinci noktanın yitimidir bu. Bernal'a göre, bu fikir
"demokratikleşmiştir". Önemli bir dayanağını buradan alan Hermesçi
görüş yine de Hıristiyanlık, Yahudilik ya da Müslümanlıkta olduğu gibi
ayrıcalıkları herkes için mümkün kılan bir yapı oluşturmaz. Ayrıcalıklı sınıf
ve seçkinlerin, özellikle kadim Mısır Dini'nin savunucularının yer altına
çekilişlerinin devamı olduğu surette, büyük bilgiye sahip oldukları, onları
korudukları ve oluşturdukları mürid-mürşid sistematiğiyle "gizlici"
öğretilerin temelini oluşturduğu söylenebilir. Seçkin sınıfın bilgisinin,
karşıt kutupta, sıradan insanların zihninde "batıl inanç" sistematiği
olarak karşılık bulduğunu söylemek mümkün. Sıradan insanların söz konusu
bilgiye ulaşmak noktasında herhangi bir olası isteği ise, oluşturulan katı yapının
duvarlarına çarpar, hatta dünyanın başka bir coğrafyasındaki benzer bir
oluşumun, "yeraltı kütüphanesinin sırlarını, yeterli donanımı olmadan
isteyenlere verilen büyük cezaların hala devam ettiği" şeklindeki
bildiriminden takip edegeldiğimiz üzere tehditlerle karşılaşır. Yeryüzünden,
baskılar ve istilalarla çekilmek zorunda kalmış bir yapının, yeni yaşam
tarzında bu tip önlemler alması mantıklıdır. M. Eliade'ye göre, İmparatorluk
döneminde halk Hermesçiliğinin oynadığı rolün altında, çağın dayatması bulunmaktadır:
"Kaderin, her şeye yeten gücü karşısında
dehşete kapılmış bir çağda bu metinler, "doğanın gizleri'ni açıklıyor ve
mağus bu metinler sayesinde doğanın gizli güçlerine sahip oluyordu.
"(9)
Yaşananların gösterdiği ölçüde, insanın eksikliği, kutsal
değerlere saygısızlığı ve maddi ölçütlere verdiği paye Hermesçiliğe, daha
sonradan Platon'da da takip edeceğimiz düalist teorinin dayanağını sağlar.
Düalist teori aynı zamanda, Bousset'in altını çizdiği ölçüde kötümserdir.
Bilgeler için "gnosis"i, sıradan insanlar için ise "yalnızca
görünenin bilgisini" getiren ayrışım, böylelikle daha iyi anlaşılır.
Halkın yıkım dönemlerinden çıkardıkları sonuç, sıradan insanların maddi
dünyanın yaratıcısı Demiurgos'un
dışındaki bilgiye sahip olamayacakları yönündedir. Bir Tanrı istemediği
sürece, insan, doğanın bilgisine, gizlere nasıl ulaşabilir ki?. İnsan tüm yıkım
dönemlerinde olduğu gibi güçsüzlüğünün üzerine gidiyordu. "Gizli
Tanrı" ya da " adı ağıza alınmayacak olan' a" yönelik yüce
duyguların ve bilgilerin koruyucusu olarak "bilgeler" bir yönüyle
geride kalanı savunma işlevini üstlendi. Kimden savunma? Değerbilmez, sahip
oldukları yüceliklere saygı duymayan sıradan insanlara ve kadim bilgileri yok
etmek amacıyla sıradan insanlar arasına gizlice sızan düşmanlara
karşı...Eskatik yaşam Hermes öğretisinde bu anlamda kaçınılmazdır.
Felsefi Hermesçilik, M.S. 2. yüzyılda gelişir. Yukarıda
da belirttiğimiz üzere bünyesinde Yahudi, Mısır, İran ve Platonculuk etkisi
taşır. Herşeye rağmen Hermesçi metinlerin, Mısırlı olma iddiası kesinlikle
atlanmamalıdır. Özellikle Hermesçilik üzerindeki Hellen etkisinin abartıldığı
görülür. Bu eğilimin temel kaynaklarından birisi Herodot'tur. Yunan
Tarihçi Herodot, Yunanlıların Mısırlılardan aldıkları kültürel verilerin
analizini yaptıktan sonra sözü Hermes'e getirir. Yunanlılar, tüm
borçlarına karşın, phallos'u kalkık Hermes figürünü Mısırlılardan öğrenmemişlerdir.
Yunanlı tarihçiye göre bu konudaki temel kaynak Pelgasglardır ve onlardan
Atinalılara, oradan da diğer Yunanlılara geçmişti. (10)Bununla birlikte Herodot,
M. Eliade'ye göre, Hermes'in Thot ile özdeşleştirildiğinin farkındadır.
d-Semavi Dinlerde Hermes
Thot'tan hareketle oluşturulmuş görkemli yapı,
Hıristiyanlığın ilk üç yüzyılında tamamen ayakları üzerine oturmuştu. İsmini
Yunan Tanrısı Hermesten almasına rağmen köken Mısır'a aitti. Özellikle Hermetik
Metinler, üç semavi din üzerinde tartışmasız bir etki yapacaktı. Bu ilk adımda
Hermes'e biçilen rollerin kadim Mısır dinindeki rollerini anımsamakta fayda
var:
·
Tanrıların babası ve yüce zihin,
gizli Tanrı
·
Harekete geçirici zihin ya da
konuşma eylemi olarak Demiurgos
·
İletişim, aracı rolü. Tanrının
diğer iki öğesini birleştiren ve ayıran Kutsal Ruh.
·
Ölülere yol gösteren, rehber,
evrenin mucizelerini açıklayan haberci, retorikçi.
Dönemin en ilginç geleneği pagan Tanrılarının üslubuna
göre yeniden tanımlanmasıydı. M. Bernal'a göre, bu bir ehlileştirme işlemiydi.
Tek Tanrılı inanç sistematiklerinin etkin bir hale bürünmesiyle oluşan, kadim
dinlerde Tanrısal rol oynayan figürlerin kabul edilemez yönlerinin
budanmasıydı. Bununla birlikte, Tek Tanrılı dinlerin, kendilerini kadim kökene
bağlama noktasında önemli bir araçtı bu eğilim. Örneğin Horus-Perseus denklemi
Hıristiyanlığa Aziz Yorgi olarak dahil olurken, Tanrıça Neit-Athena,
Azize Katerina'ya dönüşmüştü. Bu sonuçtan Hermes de kendisini kurtaramadı.
Zamanla Thot, özellikle üç semavi dinin anlayışında olgunlaşacağı
şekliyle bir "insan" ve "bilge" haline
dönüştürüldü. Hermes, Tevrat'ta altıncı kuşaktan bir peygamber Hanok'a
dönüştü.
Kitab-ı Mukaddes,
Yaratılış 5:18-24 arasında Hanok'tan bahsedilir. Daha sonraki dönemde
İslam inanışında da görebileceğimiz gibi, 24'te, Tanrı'nın onu yanına
aldığından söz edilir:
"Yar.5: 18 Yeret 162 yaşındayken oğlu Hanok
doğdu.
Yar.5: 19 Hanok'un
doğumundan sonra Yeret 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
Yar.5: 20 Yeret
toplam 962 yıl yaşadıktan sonra öldü.
Yar.5: 21 Hanok 65
yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu.
Yar.5: 22
Metuşelah'ın doğumundan sonra Hanok 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü. Başka
oğulları, kızları oldu.
Yar.5: 23 Hanok
toplam 365 yıl yaşadı.
Yar.5: 24 Tanrı
yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı. " (11)
Hermes özellikle öğretisi itibariyle Hıristiyanlıkla
kat-i bir çatışma içine girmişti. Hermetik akımlar ve gizlicilik, özellikle
gnostik yönleriyle Hıristiyanlığın ve resmi kurumlarının büyük tepkisini
çekmişti. Bunda hiç kuşkusuz, Mısır'a dek geriye giden putperest görüşlerinin
büyük önemi bulunmaktaydı. Yine de kimi kaynaklarda Hermes'in Hıristiyanlıkta
Aziz Kristofer şeklinde yaşamaya devam ettiği yazar.
Kur'an-ı Kerim'e
göre de Adem ve oğlu Şit'ten sonra gelen üçüncü peygamber İdris
olduğunu biliyoruz. İslam kültüründeki İdris ile Hermes arasındaki
özdeşimin dayanağı, ilk olarak Yunan kaynaklarıdır. Yunan kültürü hakkında
eşssiz bir birikime sahip olan İslam alimleri, Yunan Tanrısı Hermes'in izini,
Mısır Tanrısı Thot'a dek sürmüştür. İkinci olarak da, Kur'an-ı Kerim'deki
ayetlere paralel olarak İslam dini yorumcularının altını çizdiği ölçüde,
Kitab-ı Mukaddes'te geçen anlatılarla paralellik arzetmesidir. Buna göre, İdris
de Enoch gibi, yeryüzünde 365 gün yaşar, dindarlığı ile yaratanın takdirini
kazanır ve ölmeden gökyüzüne çıkartılmıştır.
Çok sayıda İslam alimi, Enoch-Hermes-İdris sistematiğine dikkat çeker. (12)
Kur'an-ı Kerim'de İdris ismi iki yerde geçer. Bunlardan
ilki Meryem Suresi'dir:
" Kitab'da İdris'i de an; çünkü o, çok doğru
bir peygamberdi. Onu yüce bir yere yükseltmiştik." (13)
İdris, Kur'an-ı Kerim'de ayrıca Enbiya Suresi'nde
anılır:
" İsmail'i, İdris'i, Zu'l-Kifl'i de an; hepsi
de sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktur, çünkü onlar salihlerdendi."
(14)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Kutsal Kitap'ta iki
noktada gerçekleşen değinime rağmen, İdris Peygamber, İslam alimlerinin üzerinde çalıştığı önemli
isimlerden bir tanesidir. Onun hakkında yapılan araştırmalar ilginç bilgiler
içermektedir. Kimi kaynaklarda "Hermes" sözcüğünün dönüşüme
uğrayarak İslam literatürüne "Tanrı'ya ulaşmış kişiye atfedilen "Ermiş"
şeklinde girdiği belirtilir. Bir diğer taraftan günümüzde hala yaşamakta olan
bir ritüelin temel öznesi "Hızır Peygamber'in", İdris/İlyas
birleşiminden doğduğuna dair fikirler bilirdirilir. Kuşkusuz Ortodoks İslam'ın
çoğu bilgiyi, kaynağı İsrailiyat olarak nitelemek suretiyle reddettiği görülür.
Yine de İdris'e
yönelik "göklerin esrarını bilen" tanımı, kuşkusuz Thot'un kökenine
ilişkin bilinenlere uyuyor. Tanrının İdris'i gökyüzüne yanına aldığına inancı
ise, İsa'dan önceki Tevrat geleneğinin Müslümanlıkta da sürdürüldüğünü
gösterir. İslam Alimleri, İdris'in gökyüzüne alınması olayıyla bir haylı
ilgilenmiştir. Bu konuda değişik fikirler bulunsa da özellikle, Azrail'i oyuna
getirerek cennette kalmayı başardığına benzer mit'ik anlatılar dışında,
İdris'in yükseldiği yer hakkında anlaşılan genel fikirler vardır. Bunlardan en
ilginç olanı, gökyüzünün dördüncü katına yükseldiği ve H.z. Muhammed'in
Mi'rac gecesi İdris'i burada gördüğüdür.
İdris, İslam sisematiği içinde de herşeyden önce bir
kültür kahramanıdır. İslam Kaynaklarına göre İdris'ten önce tüm insanların
hayvan derisi giyiyor olması, günümüzden beşbin yıl önce yaşayan Hermes'e
yüklenen " terzilik " mesleğinin anlamını açıklıyor gibidir. Abdullah
Aydemir'in, İslami Kaynaklara Göre Peygamberler kitabında belirttiği
gibi, yedi esnaf derneğinden birisi olan terzilerin Piri olarak İdris'in kabul
edilmesinin nedeni budur. Bununla birlikte büyük nitelikler taşımaktadır:
" Bir nebi olarak ilk defa ata binip,
Kabil'in müfsid ahfadına karşı, " Allah yolunda" cihada girişen de
odur. Cebrail'in ilk vahip getirdiği nebi İdris'tir, kendisine 30 suhuf
verilmiştir..." (15)
e-İslam'da İdris ve Güneş yakınlığı
Güneş kültünün özellikle yaşam verici güç olarak
Mısır'da ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu biliniyor. Tüm kopuşa rağmen,
Bernal'ın belirttiğine göre kimi Hermetik Metinler güneş merkezli kozmolojiler
tasarlayarak kadim din ile paralelliği korumuşlardı. Copernicus'un,
güneş merkezli bir kuramı savunurken, matematiksel ispatlardan yoksun olması,
ünlü bilim adamının döneminin modasına uygun olarak Hermetik Metinler'e ve
güneş kültünün önemi bağlamında Mısır'a sırtını dayadığı fikrini güçlendirir.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi, tek Tanrılı dinler kadim dinlerin Tanrılarını kabul edilebilir
sınırlar içinde yeniden tanımlarken, kuşkusuz en ilginç bütün Thot'a İslam
dininde biçilen rollerle ilgilidir. Anlatılan rivayetlerden birisinde İdris,
güneşin kızgın harareti kendisini rahatsız edince, Allah'tan her gün bu sıcakta
500 senelik ol yürüyen güneş meleğinin de işine gelecek şekilde, sıcağın
hafifletilmesini ister. Güneş meleği, onu güneşin doğduğu yere kadar götürür ve
orada Azrail ile görüştürür. Ama Azrail, İdris'i isteğini yapacak güçte
değildir. Ama ölüm meleğinin kendisinin ölüm gününü bildirmesine izin verilir.
Ölüm meleği ise listesini açıp bakar, fakat İdris'in ölüm tarihini bulamaz ve
bunu İdris'in tam güneş doğarken ölmesi gerekeceği şeklinde izah eder.
İdris'in söz konusu rivayette de gözüktüğü gibi, güneş
ile olan yakınlığı kadim din unsurlarının, semavi dinlerde yaşamaya devam
ettiğinin önemli örneklerinden birisidir. Bununla birlikte ortodoks İslam'ın bu
tip vurgularda haklılık payı bulması pek mümkün değildir. Aydemir'in belirttiği
gibi, Tefsirler de dahil olmak üzere bazı İslami kaynaklarda, İdris'in güneş mülkünün
sahibi olduğu vurgusunun gerçeklik payı yoktur ve bu vurguların kökeninde(
ölmeden önce cennete giren Hanok, ebedi hayata ermiş kişi gibi) İsrailliyat
bulunmaktadır.
f-Gizli Bilimlerin Kurucusu ve din
Hellenistik dönem yazarları için Thoth tüm ilimlerin
koruyucusuydu. Korkunç bir büyücü, yazı sanatının (dönem itibariyle
hiyerogliflerin) kurucusuydu. Söz'ün gücüyle dünyayı yaratandı. Yıkım
dönemlerinin karakteristik baskısının ilk ayağında sıradan bireylerin
kendilerine duyduğu güçsüzlüğün bulunduğunu saptamıştık. Bununla birlikte,
özellikle doğanın gizlerini elde etme yolundaki büyüsel uğraş, Hermetik dokuya
dahil olmuştu. Yıldızlardan yararlanma, astroloji, doğa olaylarını sempati ve
antipatiyle açıklama eğilimlerinin paralelinde, kötü kaderi değiştirmeye
yönelik gayret, gizli ilimlere dair eğilimleri doğurmuştu. Bu uğraşlar
özellikle Halk Hermetizminde oldukça yaygındı. Kore Kosmou'da (aslını oluşturan
metin M.Ö. 3. yüzyıla aittir) Ruhların yaratılışı bir simya işlemi olarak
betimlenir örneğin.
M. Eliade'ye göre içrek hikmetlerin aktarımında yeni bir
model bulunmaktadır karşımızda. Hiyerarşik-gizlici bir donanım ilk bakışta
gözükmese bile, simyacılara benzer erginlenme içeren kapalı grupların varlığı
zorunlu olarak değerlendirilmelidir. Her şeye karşın, kendine özgü bir dinsel
hava ve ritüel davranışları ayırt edilebilir. Müritler bir tapınakta toplanır
sessizlik kuralına uyar ve vahiyler hakkındaki sırları saklarlar. Din eğitimi
törensel bir ciddiyet içinde gerçekleştirilir. Gerekli olan, Corpus Hermeticum'un
içeriğinde vahyi anlamaktır, bu anlama çabası ise erginlenme ile eşdeğerlidir.
Gerekli olan tek şey, özenle arındırılmış birkaç mürid ve metinlerin
anlamlarını kendilerine aktaracak bir hocadır.
Toparlayalım: Toplumsal olarak büyük dönüşümlerin
yaşandığı, eski, yıkılmaz, sonsuza kadar süreceği düşünülen değerlerin
darmadağın olduğu bir çağda biçimlenmiştir Hermesçilik. Kökenleri, kadim Mısır
dinine, İ.Ö. 3. bine dek uzanan Thot kültüne dek gitmektedir. İ.Ö. 6 ve İ.S. 2. yüzyıla ait Metinler
zamansal olarak fikir vermekle birlikte, bu konuda, tıpkı bu metinleri kimin ve
ne zaman bir araya getirdiği noktasında olduğu gibi açıklık yoktur. Bununla
birlikte Hermesçi Metinler, açık bir şekilde kendilerini Mısırlı görmektedir. Mısır dini, İ.S. 2-3. yüzyıllar arası hızlı
bir biçimde çökerken, Neo-Platonculuk, Gnostisizm ve Hermesçilik'te yaşamaya
devam etmiştir. Ancak Mısır dininin etkisi en yoğun haliyle Hermesçilik'te
yaşamıştır. Hangi felsefi dizgenin diğeri üzerinde çok daha etkin olduğu net değildir.
Bununla birlikte, Neo-Platonculuğun kökeninde, Helen felsefesi üzerinde etkili
olmaya başlayan Doğu dinlerini bulmak yanlış olmaz. Gnostik felsefe zamanla
kendini Hıristiyanlık içinde bulurken, bizzat Hıristiyan kurumlarınca
ezilmekten de geriye kalmayacaktır.
Hermesçilik, özellikle gizlicilik ve yeraltına
çekilmişlik noktasındaki kökeninde hareketle, gnostik ve düalist bir yapı
oluşturur. Seçkinci bir yapı olan Hermesçilik, kozmosun sırlarına vakıf
hocaların, bilgileri "imtina" ile verdiği bir noktaya dayanır. Bu
yönleriyle, günümüze dek ulaşan gizlicilik eğilimine köken oluşturduğu
rahatlıkla söylenebilir.
Kaynaklar:
1-S. Hooke, Ortadoğu Mitolojisi sf 87
2-Bkz, M. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler
Tarihi, cilt 2 sf 339.Başta Reitzenstein
ve Geffcken olmak üzere kimi bilginler, Hermesçiliği dinsel bir tarikat olarak
görmüş Corpus Hermeticum'u bu tarikatın kutsal kitabı olarak
tanımlamışlardır. Bununla birlikte
özellikle yazının ilerleyen bölümlerinde de göreceğimiz gibi, bu saptamayı
yapmamızı engelleyen bazı sorunlar var. Örneğin, iki farklı ve birbirinin tam
zıttı olan öğreti bulunmaktadır... Bununla birlikte inanca ilişkin çoğu pratik
bilgiden de yoksundur eserler.
3-M. Eliade, a.g.eCilt 2 sf 236
4-kaynak:
http://www.hermetics.org/hermetik.html
5-M. Eliade a.g.e.
cilt 2 sf 238
6-M. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler
Tarihi Cilt 1 sf 128
7-M. Bernal, Kara Atena sf 296-297
8- a.g.e. sf 198
9-M. Eliade a.g.e. sf 337)
10-Herodot, Tarih, Türkiye İşbankası Yay. İkinci Kitap,
51 sf 106
11-http://www.incil.info/incil-eskiceviri/Yar.htm
12-ayrıntı için bkz
http://www.hermetics.org/hermetik.html
13-Kaynak: Meryem Suresi, 56, 57 Kur'an-ı Kerim ve Yüce
Meali, Prof Dr. Süleyman Ateş , Kılıç Kitabevi
14-kaynak: a.g.e Enbiya Süresi 85-86
15-Abdullah Aydemir İslami Kaynaklara Göre Peygamberler,
Türkiye Diyanet İşleri Vakfı sf 43
0 yorum :: Hermesçilik
Yorum Gönder