Göktuğ Halis
İ.Ö. VI.Yüzyılda
“Şeytan”ın bir bütün olarak ortaya çıkışına vesile olacak topraklara, İran’a
varırız.
Bu topraklar, Mısır ve
Babil’den çok daha keskin bir politik hesaplaşmanın beşiğidir; bu halde
radikalize olmuş “politik karşıtlıklar”, önceki toplumların aksine, “iyiye
dönüşümü mümkün olmayan” bir kötülük için bulunmaz bir fırsattır. Kökenlerini,
izlerini dilediğimiz kadar geçmişte bulalım, Zerdüşt’ün politik mücadelesi
gerçek bir “Şeytan”ı doğuracak yataktır. Nefret, öfke ve öteleme öylesine
uçlaşmıştır ki, düşmanı içinde asla iyi bir öğe taşımayan, saf bir kötülük
olarak kurgulamak, Zerdüşt’ü “Şeytan’ın” insanlık tarihindeki ilk teoloğu
yapar. Yahudi kültürü, sürülmüş topluma özgü en değerli ideolojik varyasyonunu,
kendisini Babil sürgününden kurtaran İran’da bulur.
Aslında Zerdüşt’ün
orijinal öğretisinde, mutlak kötülük kurgulanmaz. Ahura Mazda tarafından
yaratılmış “İki Ruh”, Spenta (İyi Ruh) ve Angra (Kötü Ruh) arasındaki ilişki,
en doğru ifadeyle “Yaşam” ve “Yaşam Olmayan” ilişkisidir. Her ikisi
de aslında Ahura Mazda’nın ilk edimlerindendir. “Yaratma ve Yok Etme…” Tanrısal
kılgının bu ayrılmaz parçaları, Zerdüşt öğretisinde “Sroş” olarak
nitelendirilen, Tanrı’nın iradesine kesin bağlılık kimliği taşır. Yaratılış
düzlemindeki ilerlemede, belki de evrimde, “Yaşam Olmayan’ın” rolü
azımsanmayacak boyutlardadır. Şeytan’ı bir türlü, tamamıyla kötü olarak görmeyi
beceremeyen erken dönem Yahudi Kültürü’nün paylaştığı bir yargıdır; Tanrı’nın
hizmetlisi olarak kötülük kurgusu, çok eski zamanlara aittir. Zerdüşt’ün
sözleriyle, Eyüp Kitabı’nı karşılaştırmamak mümkün değildir. Tanrı’nın verdiği
tüm zenginliklerin ve mutluluk kaynaklarının elinden alınmasıyla Tanrı’ya
duyduğu sadakat ve sevgiyi sorgulamaya girişen Eyüp’ün öyküsü, Zerdüşt’ün
kötülüğe biçtiği rol ile açıkça paralellik taşır. Kötülük bir bileyi taşı
gibidir. İyi ve Kötü’nün bir savaş içinde olduğu dünyada, kötülük, kendimizi
güçlendirmemize yarar. Daha keskin, dirayetli ve kararlı hale geliriz onun
sayesinde. Sonunda “İyi” için kararlar verecek bir hale gelmeliyiz. Kötülükte
bir “hayır” bulma ahlaklılığı, böylesine eski zamanlarda formüle edilmiştir.
O halde, sadece ölümü, yok
oluşu ve-veya çürümeyi “kötücül” kabul eden bir yargı, “Angre Mainyu’yu” kötücül
bir karakter olarak biçimlemeye eğilimlidir; Ahriman, orijinal öğretinin farklı
bir yorumunun, olasılıkla ilk olarak Zurvan öğretisinin ürünüdür. (12)
Yine de Ahriman doğmuştur
ve Zerdüşt’ün öğretisinden bu noktaya ulaşmak, hiç de sürpriz değildir. Zira çok
az insan, toplumda ve bireyde cisimleşmiş bayağı ve amaçsız kötülüğün, gözle
görünmeyen yetkin ve soyut bir düzenin, Tanrı’nın parçalarından birisi olduğuna
inanmaya eğilimlidir. Çünkü bu halde, kötülük “Tanrı’nın” hizmetkarıdır ve o
kötülükten sorumludur. Kötülüğün “Tanrı’nın” araçlarından birisi olduğunu kabul
etmekte zorlanırız. Bunun yerine “Şeytan”ı biçimlemek çok daha kolaydır; ama
sorunsuz değildir. “Düalizm” burada ortaya çıkar; gerçek Tanrı’ya eşit güçte
bir kötülük kurgusuyla… Bu yeni problem, teologları yüzlerce yıl meşgul etmiştir.
Yaşanan ve deneyimlenen kötülükleri Tanrı’ya mal etmenin iç rahatsızlığı,
kopuşu radikal hale getirir. “Şeytan’ı” Tanrı’nın tebası olarak tanımlamak
dahi, “kötülüğü” Tanrı’nın yarattığını göstermekten başka bir işe yaramaz. O
halde, Şeytan, Tanrı’dan bağımsız bir varoluşa sahip ikiz ruhlardan birisi
haline dönüşür. Tüm bunların kökeni için doğru adres Zerdüşt öğretisinin
içeriğidir.
Henüz başlangıçta, ışık ve
karanlık arasındaki savaşım sistematiğini okuruz; Spitama, (Spitama kabilenin
ilk atasının ismidir. Kurucu kişi..) Peygamberliğini ilan ettikten sonra
Zarathustra’ya dönüşür; “Işık Taşıyan”. “Zaratha” aslında “Altındır”, Altının
ışığı ile “Güneş” ışığı arasındaki benzerlik, Zerdüşt’e, yüksek bir itibar
yüklendiğini gösterir: Belki de o Güneş’in Çocuğudur. Bu tip itibar unvanlarına
inanç tarihi içinde sıklıkla rastlarız. Eski Ahid kitabının kimi yerlerinde
Tanrı’nın Musa’ya “oğlum” diye seslendiğini, İncil’de İsa’nın Tanrı’ya “Babam”
hitabını biliyoruz. Etkileşim açıktır; Güneş ve-veya Altın simgedir.
Dünyevi-politik bir kaygı hisseden her Peygamber, bilgi, bilgelik ve manevi
aydınlık simgelerine; ışığa ve onun esas kaynağına, bazen Güneş olarak
sembolize edilen “Tanrı”ya, yüce yaratıcıya dayar sırtını. Işığın en güçlü
etkisi, açık bir karşıtlıkla sahneye çıkmasındadır. Işık varsa, insan
imgeleminde “Karanlık” da vardır. Bu ise “Işığın İyi oluşu” karşısında, açık
bir kötülüğe işaret eder. Belki Mısır ve Mezopotamya’dan başlayan “Işık”
imgesi, Zerdüşt İran’ında yetkin bir karşıtlığa ulaşma eğilim taşır.
Zerdüşt’ün, henüz çok
küçük yaşlarda, olasılıkla 15’inde, toplumun yerleşik değerlerine ve yaşam
tarzına itiraz etmeye iten bir duyarlılığa sahip olduğu açıktır. Öğretisinin
ana temalarından birisi budur. “Ezilmişleri ve yoksulları” hiçe sayan,
“kötülüğün” alabildiğine yaygın olduğu bu dünyada acı çeken insanların iniltisi
öylesine büyüktür ki, Toprak Ana, Kadir-i Mutlak’ın tahtının huzurunda, acı
içinde belirir. Dünya zorbalık, tutku ve yağmanın elindedir. “Ne olacaktır, bu
insanların iniltisi, çektiği acılar?” Yasna 29, Kadir-i Mutlak’ın “dünyada
adaleti yeniden sağlamak adına” Zerdüşt’ün görevlendirildiğini açıklar. (13) Toplumun çürümüşlüğüne isyan eden
Yahudi Peygamberlerini ve nihayetinde yıllar sonra, Nasıralı İsa’yı sarmalayan
“vicdani” muhasebenin “muhayyilesinde”, Tanrı’dan görev alan ve göksel
varlıklar tarafından eğitimden geçen bir “insan” temasına ulaşırız. Toprak
Ana’yı, bir prens ya da güçlü bir kişi olmaması vesilesiyle şaşırtan
kurtarıcının ismini Zerdüşt Spitama olarak açıklar, Ahura Mazda. Görkemli bir
“Şeytan” ile hesaplaşma sahnesinin hemen eşiğindeyizdir. İsa’dan yüzlerce yıl
önce, Zerdüşt, inziva halinde iken, kendisine dünyanın nimetlerini sunan
“Şeytan’ın” karşısında, dirayetli bir duruş sergiler. Henüz çok gençtir;
özellikle 21. Yüzyılın dünyasında “yaşanmasının mümkün olmadığına emin
olduğumuz” bir sahne yaşanır: Kendisine “dünya nimetlerinin” hakimiyetini sunan
Şeytan’ın, uluyarak kaçmasına vesile olan bir reddediş gerçekleşir: “Mazda’nın
dininden başka hiçbir dine geçmeyecektir…”
Söz konusu mit, “dünya
nimetlerine değer vermenin” 1- Şeytan’ın yolu olduğunu 2- Mazda’nın dininden
başka bir dine inanmak anlamına geldiğini vurgular. Bizler bugün, Şeytan’ın,
genç Spitama’ya, aşırı fikirlerinden vazgeçmesi, sisteme ilişkin eleştirilerini
geriye alması; bunun karşılığında da güç, para ya da nüfuz teklif eden, “aile
büyükleri” ya da statüko yandaşlarını karşılayan bir kimlik olduğunu düşünmeden
edemeyiz. Zira Spitama’nın öğretisi açıkça toplumsal yozlaşmanın kökenlerini
geleneksel dini dokuda görmektedir. Kadim Hint-İran dinlerinin nüfuzlu
Tanrıları, Daevalar, açık bir değer kaybına uğrar onun öğretisinde.
Daevalar’ın, baştan çıkmış, ikiyüzlü, bencil, kötü ve yalancılar sürüsü olarak
nitelendiği Yasnalar, onlara uyan insanları da “sapmış” olarak görür. Babil’in
Enuma Eliş’inde olduğu gibi, burada da dönüşüm isteyen bir liderin savaştığı
düşmanlarının Tanrılarını Şeytani hale getirmiştir. Tek fark, onun Ahura
Mazda’sının sınıfı, Ahura’ların Hint’in kötücül unsurları olmasıdır.
Zerdüşt’e göre, bu dünya,
Daevalar ve onlara uyan insanların “çirkin” edimleriyle sarmalanmıştır adeta. (14) İlerleyen bölümlerde, Daeva
ibadetinin “ayin düşkünü” rahiplerine, ülkenin aristokrat ve zenginlerine çok
daha doğrudan saldırır Zerdüşt. Onlara “Kurtlar” diye seslenir Yasna, 32:14’te.
Öfkesi, yetkin bir dinginlikle yan yana yürür Peygamber’in, sırtını dayadığı,
umudunu korumasına vesile olan “yoksulların” yükselişi ve kutlu günü hakkında
konuşmayı da unutmaz. Onlar sonsuz bir yaşama kavuşacaklardır. Zerdüşt,
müritlerini, kötülerin saldırısına karşı koruma sözü vermekte; doğrunun yalana
karşı üstünlük sağlaması yolunda Ahura’ya dua etmektedir. “Bu çürüyen yalanlar
yığını ne zaman sona erecek?” diye sormaktadır Peygamber; Yalan’ın mağlup
edilmesi mücadelesinde destek ister ondan. Açıktır; Doğru ve Yalan, toplumsal
anlamda kutuplaşmanın ifadesidir ve kazanacak olan, yoksullardır.
İsa’dan yüzlerce yıl önce,
bir diğer Tanrı adamı, yoksulların gerçeğe daha yakın olduğunu iddia etmektedir.
(15)
Siyasal anlamda
ötekileştirmenin ilk adımı, Kitab-ı Mukaddes’i incelediğimiz bölümlerde de
sıklıkla karşılaştığımız gibi, “Kurban” uygulamasıyla ilgilidir. Zerdüşt’ün
“kanlı kurban törenlerine” duyduğu öfkenin ilk boyutu, bir “çoban olarak hayvanlarda
girdiği yakın” ilişkidir. Yine de bu veri abartılmamalıdır; zira, özellikle
halkın yararına “hayvan kurbanı” uygulamalarını desteklediğini biliyoruz.
Bununla birlikte esas mesele, “Kurban” uygulamaları ekseninde “Rahipler”
sınıfının edindiği toplumsal çıkarlara duyduğu öfke olmalıdır. Törenlerin
“Haoma” ile birlikte “aşırılıklara vesile olduğunu gören Zerdüşt, toplumsal
yozlaşmanın kökenlerini başta din adamları sınıfı olmak üzere, toplumun
egemenlerine mal etmektedir. Dünya
malına değer veren, paylaşımdan yoksun, diğerleri açlık içinde yok olmanın
eşiğindeyken, israf içerisinde bir yaşam… Yeterli duyarlılığa sahip bir genç
için, “Şeytan görmek için” bu kadarı yeterli olmalıdır. Şeytani olana duyulan
öfke, bugünkü ile kıyaslanabilir. Açık bir sınır çizmektedir Zerdüşt;
yandaşlarına “Yalan” ile tüm ilişkilerini kesmesini buyurur. Ahlaki bir
duyarlılıktan çok, “Yalan” ile simgelenen siyasi karşıtlığı kasteder aslında.
Böylece birbirine dönüşmesi imkansız bir karşıtlığın işaretini verir; “Yalan”,
“Şeytan” ve açık bir günah simgesidir, siyasal düzlemdeki rakipler. Yıllar
sonra bunu İsa’da, böylesine açık bir şekilde okuyabiliriz.(16)
İsa’nın ve Zerdüşt’ün
öğretileri arasındaki ideolojik yakınlıklar açısından, yalnızca Şeytan ile
yüzleşme meselinin istisnai olmadığını belirtmeliyiz; özellikle “kurban”
uygulamasının tinsel yorumu ve simgesel uzanımı bağlamında…
Gerçekten de iki din
kurucusunun da “kurban” törenlerine ve törenlerin uygulayıcısı sıfatını taşıyan
sınıfa duyduğu öfke, kadim ve yerleşik kavramı, kurban’ı bütünüyle göz ardı
etmelerini engellemiştir. Her iki durumda da yeni bir “kurban” yorumuyla
karşılaşırız. İsa kendisini kurban olarak sunarken, açık bir arınma müjdesi
sunar: Onun sayesinde insanlık ilk günah kirliliğinden temizlenmiştir. Benzer
bir yorum Zerdüşt tarafından da uygulamaya koyulur. Tinsel gücün açığa çıkması
ve yücelmesi adına, maddi tözün, bedenin eritildiği bir inziva, derin düşünce
bağlamı yaratır. Amaç saflıktır; yol ise esrimeden geçer. Zerdüşt’ün dini
ilhamını “esriklik” halinde aldığını düşünürsek, bu peygamberin yolunun
tekrarıdır. Düal bir doku karşımızda durmaktadır; ancak Zerdüşt yine de bedenin
tümüyle Şeytani olduğunu düşünmez. Tüm evrenin yaratıcısı olarak Ahura
Mazda’nın “maddi” alemi yarattığı da düşünülürse bu alanın da kutsal olduğu
kabul edilir.(17) Bedenleşme Angra
Mainyu’ya karşı mücadelede öneme sahiptir. Olasılıkla geç dönemlere özgü bir
mitte, insanların başlangıçta, yalnızca ruh ve şuur sahibi varlıklar olarak
yaratıldığına değinilir. Ama “Hürmüz” onlarla konuşur ve zalim Ehriman ile
çarpışmak için “şekil” alıp almak istemediklerini sorar. Bu onlara, ölümsüzlük
ve tamamıyla mükemmellik sağlayacaktır. İşte savaşımı arzulayan insan,
bedenleşmeye razı olmuş, iyi ve kötü arasındaki savaşta etkin rol oynamaya başlamıştır.
(18)
İnsanın yaradılışı gereği,
ruh ve madde taşıdığını kabul eden Peygamber’e göre, temel mesele “tercihtir”.
Kişi aydınlığı ya da karanlığı seçebilir; insanlar tercihleri doğrultusunda,
iyi ve kötü arasındaki kozmik savaşa etki edecektir. Tüm dinlerde takip
edegeldiğimiz bir “anlama” dayar sırtını; hiç kimse kötü yolu tercih ettiği
için “Tanrı’yı” suçlayamaz, herkes yolunu özgürce seçer.(19) Tüm Peygamberler gibi “Ne ekersen onu biçersin!” demektedir
Zerdüşt ve Mani’nin aksine bedene iyi bakılmasını önerir. Bu toplumu
dönüştürmeye azmetmiş bir peygamber için, militer bir zorunluluktur. Evrensel
bir eğilimdir; “Seçilmiş Kişi” için yolun hemen başında, zorlu bir mücadelenin,
sıkıntılı günlerin arifesinde, “kendisinden olanlara” öğüt vaat eden bir retorik
kullanılır. (20) Onlar ışığa
ulaşacaklardır; çünkü:
“…
Bunlar en gerçek liderleridir insanoğlunun…”
Geç dönem yazıları,
Zerdüşt’ün kabul gördüğü, öğretilerinin saygıyla karşılandığı bir dönemin,
tinsel rahatlığını okumamıza olanak verir. Müritlerinin sayısı artmış,
öğretileri yayılmış; hatta Bakteria ülkesinin Kralı Viştasp, onun görüşlerini
benimsemiştir. Utkuya ulaşma yolunda Peygamber, yoksulların kazanacağı bir
dünya kurgusunu genişletme başarısını gösterir.
“İnsanın kardeşliği özlem duyduğumuz”(21)
Dipnotlar:
12- Zurvancılık bu saptırmanın ana
kaynaklarından birisidir. “Zurvan” sözcüğü, “Zaman” ya da “kader” anlamında,
Zerdüşt öğretisinin içinde geçmektedir. Bununla birlikte Zurvan öğretisinin
olgunlaşmasıyla birlikte Ahura Mazda-Ahriman arasındaki karşıt ve eşit
kutuplaşma yerleşir. Bu iki karakter Zurvan’ın çocuklarıdır. İlki Zurvan’ın
çocuk sahibi olmak adına kestiği kurbanın kabulünden, ikincisi ise, kurbanın
çocuk sağlayacağına duyulan kuşkunun ürünüdür. Bk. SAYIM, a.g.m., s. 97.
Sayım’a göre, bu mitosa ve aydınlattığı inanç sistemine rağmen, Zurvan, soyut
ve pasif bir ilke olarak gözükür. Ona tapınım istenmez. Ayrıca bk. Russel, s.
124. Russell’a göre Zurvancılık ile birlikte Şeytan, eninde sonunda uyum
sağlanan değil, savaşılarak yok edilmesi gereken bir güç haline gelir.
13- ..." Tutku ve
yağma, zorbalık her yerde/Ve şiddet ağına düşürür her yandan beni;/Sizinkinin
dışından hiç yardım görmüyorum, siz tanrılar/Açıklayın bana güçlü birini,
(insanlığı-dünyayı)kurtarabilecek...". Taroparewela 29-1, s. 116…
14- Bk. Yasna:32:3 ve sonrası…
15- Burada aşağıda az varlığı oan
insan/Eğilimlidir hakikate, ama/Mutsuzdur çok varsıl olan, ey TANRI... 47-4...
s. 161.
16- Yalan, Zerdüşt öğretisinde, en büyük
günahlardan birisidir. Russel bunun nedenin açıklarken şu ifadeleri kullanır:
“Kozmos’u anlaşılmaz ve sevilmez hale getirir…” Bk. Russel s. 114.)
17- Bk. Sayım, a.g.m. s. 97…
18- Bk. SAYIM, Huzeyfe.
Yrd. Doç. Dr. ZERDÜŞTİLİK’TE KOZMOGONİ VE YARATILIŞ. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1 , sayfa 95
19- Senin düşüncenden
verdin bize düşünce gücünü/Madem ki kafese koydun tenin içindeki yaşamı,/Yine
de harekete geçmen için güç ve yol göstermek için sözler bağışladın/Böylece
seçeriz özgürce yürüyeceğimiz yolu..Yasna 31:11. /Taroparowela s. 125
20- Bk. Yasna 27: 13-15. T/sayfa 111.
21- İnsanın kardeşliği
özlem duyduğumuz/İnsan aramıza ve sevindirsin yüreklerini/Zerdüşt imanının
erkek ve kızlarının/Vohu Menah'a uyarak;/Alırken insan ruhları en değerli ödülü/Dua
ederim Aşa’ya bağışlanması için lütfunda/İnsan ruhlarının çok istediği bu
kutsamayı/Tümü için kararlaştırdığı Mazda Ahura'nın. 54-1.s.181. Söz konusu
dizeler evlilik törenlerinde söylenir.)
0 yorum :: Şeytan’ı Müjdeleyen Topraklar
Yorum Gönder