Göktuğ Halis
Eski Ahid anlatıları kadını
öncelikle eksik bir varlık olarak resmeder; onun bir parçası, kaynağı, kökeni
hep dışarıda; erkektedir. Erkek olduğu sürece vardır ve yaratım iki cins için de
mümkün olsa da, kadın hiyerarşik olarak alt basamakta yer alır. Buna rağmen,
egzantrik bir şekilde güçlü bir karakter olarak şekillenişinin altında kadının,
ana metnin "çokanlamlı", simgelerle yüklü anlatım tarzı içinde
kayboluşu gelir. Kadının silikliği, eksikliği ve ikincilliği, metnin benzer
unsurları tarafından dengelenir; göze batmayan bir hale dönüşür.
Kadını eksik olarak resmetmek,
metnin içeriğindeki açılımla başka yerlere evrilen niteliksel konumlanmanın
yalnızca ilk adımıdır. Çok geçmeden kadın, "kötülükle alabildiğine
problemli" bir ilişkiye girmiş karaktere dönüşecektir. Elbette kötülüğün
kaynağı değildir o, bu eğilimin temel karakteri olan Şeytan'ın yalnızca
aracıdır. Kadın, ana tabloda yetersizlik abidesi gibidir, alık bakışlarıyla
etrafı seyrederken, kötülüğün gerçekleşmesinin aracı haline dönüşür. Kitab-ı
Mukaddes'in kaynaklarından birisi olan Mezopotamya kültüründe, Enuma Eliş ve
Gılgamış Destanlarında kıyamet ve kıyım getiren dişi karakterler hiç olmazsa,
"kötülüğü" seçen, kullanan ve bilinçli bir eğilim göstermişti. Bu
öykülerde dahi kadının "kötülükle" ilintisi a-posteriori’dir; her
hikaye ve öykü kendi içinde Dişi olanın kötülüğü seçmesinin nedenlerini
barındırır ve eninde sonunda, eskinin ulvi, değerli ve kimi panteonlarda en
zirvede yer alan Tanrıça'larının evrildiği konum çarpıcı bir dille açıklanır.
Elimizde ya toplumların değişim sancısı ya da kader gibi, soyut ve ideal
açıklama tarzları vardır. Erkek egemen kültürün kurumları olgunlaştıkça Dişi
olanın "kötü" olmaya mecbur olduğu sonucu kestirilip ortaya konur.(1)
Kitab-ı Mukaddes'in, eski
kültürlerden yaptığı alımlamalar yüzeysel gözükse de, zorunludur. Erkek bakışı
yeterli düzeyde olgunlaşmış, orjinal öykülere özgün katkılar sunmuştur. Kadın
bu kez pasif bir araca, iradesiz bir yığına dönüşmüş, konular içindeki aktif
rolünü yitirmiştir. Bir araç, yalnızca iradeden yoksunsa ve kendisi üzerinden
gerçek olan unsurlara hakim değilse, acınasıdır. Mezopotamya anlatılarının
hiçbirisinde kötülük taşıyan ya da onu yaratan Dişi karakterlerin, Yeni Ahid'in
ya da Kur'an-ı Kerim'in Şeytan karakteriyle karşılaştırılabilir kötülük
unsurları olmadığını unutmayalım. Ancak bu kitapların kökeni olarak gözüken
Eski Ahid, Havva aracılığıyla Kadını Şeytan'dan çok daha belirgin bir şekilde
kötülükle ilişkili hale getirir. Şeytan'ın dahi kötülüğünün hafifletici
sebepleri vardır, o kimi zaman "kötülüğü" Tanrı adına uygulayan bir
karakter iken, Kadının elinde böylesi bir prestij yoktur. Başlangıç
dönemlerindeki anlatılarda, ki bunlardan bir tanesi Eyub Kitabı'dır, Şeytan'ın
Göksel Konsey'in bir üyesi olduğu görülür ve Tanrı adına iş görme, Tanrı adına
edimde bulunma eğilimi taşır.(2) Kitab-ı Mukaddes'te Şeytan'ın Tanrısal
iradeye boyun eğişi, belki geç dönem düzenlemelerde bozulmuştur ama yine de,
karakterin, İki Ahid Arası Metinler, İncil ya da Kur'an-ı Kerim'le
karşılaştırılamayacak düzeyde "iyilikle" ilişkilendirilebilir tarafı
bulunmaktadır. Tek Tanrılı Dinler'de, Şeytan, Azazel ya da İki Ahid Arası
Metinler'de adlarından sıklıkla bahsedilen sürgün melekleri ... Zerdüşt öncesi
dünyada olduğu gibi tüm bu karakterlerin "iyilik" ile ilişkisi
mümkündür. Buna karşın biraz da abartarak söylersek geriye dönüşsüz bir
"kötülük" ilintisi tek bir varlıkta cisimleşir: Kadın ile. Kuşkusuz
kimi metinlerde Şeytanda olduğu gibi bunu iradi olarak tasarladığı ya da
arzuladığı için değil çoğunlukla alıklığından, güçsüzlüğünden ya da
çaresizliğinden... Manzaranın yalnızca bir parçasıdır, özneler arasındaki
köprüdür; o olmasa kötülük eriyecek gibidir. Kadın Şeytan ile karşılaştırılamayacak,
biraz mizahi biraz da acınası bir karikatür gibidir. Kötülük, kadına uğrayarak,
onun sırtından gerçek olur...
Şunu tekrar vurgulayalım: Kadın
asla, Tek Tanrılı inanç sistemlerinin yüce kötülük unsurlarıyla
kıyaslanamaz. Kötülüğün, Satan, Belial,
Azazel, Asaradel, Samyaza, Barkayal ya da Tamiel gibi görkemli, etkileyici ve
"-el" eki ile biten adlarının aksine herhangi bir isme sahip
değildir. Bir isim kazandığı ender kültürlerde ise Şeytan'ın bile kanını
donduran bir kötülük uygulayıcısına, "Loğusalı Kadınların Düşmanı"na,
Lilith'e dönüşür. Kökenleri Sümer destanlarına dek uzanan Lilith, Yahudi
kültürünce özümsenerek Adem'in kısır olarak betimlenmesinden önce, Zerdüşt
felsefesinin kötü kanadı Ahriman'ın ordularının ferdi olarak gözükür. (3)Erkek
egemen kültürün metinleri birbirlerini kollar; Lilith'in Adem'e ve Tanrı'ya
isyanının, öyleyse kahramanca bir yönü yoktur, öyle olsaydı "kadının"
en büyük düşmanına dönüşen bir karakterin bencillikleri ve hırsları ön plana
çıkan bir "kadın" olarak kurgulanması anlaşılmazdı. Yine de bir
Kadın'ın kendi içindeki Kadın'dan, ya da kendisi gibi bir Kadın'dan korkması
gerektiğini belirten ilk örnek değildir bu. Antik Sümer kültüründe Ereşkigal'in
İnanna'ya yaptıkları çarpıcıdır. Ölüm ülkesinin 7 kapısından geçerken, güç
sembolü giysilerini bırakmak zorunda kalan İnanna, sonunda çırılçıplak ve
güçsüz bir biçimde Ölüler Ülkesinin Kraliçesi Ereşkigal'in huzurunda
dikilmektedir. Yedi yargıcın, Ereşkigal huzurunda bildirdikleri karar
sonucunda: "Ölüm bakışlarını, gözlerini ona diktiler/Sözleri üzerine,
ruha işkence eden sözleri, Güçsez adın bir cesede dönüştü/Ceset bir kazığa
asıldı..." (4) İki Ahid Arası Metinlerin en bilindik olanı,
Enoch Kitabı'dır ki, Kadının kötülüğünün
veya lanetinin göksel varlıkları, Tanrı'nın oğullarını; herkesin bildiği isimle
Melekleri etkilediğinin altını çizer. Kuşkusuz tek felaketin nedeni yalnızca
Kadın değildir. O yalnızca kibir ve kıskançlık ile birlikte, gökyüzünden
kovulan meleklerin "sürülüşlerinin" üç ana nedeninden birisini ortaya
koyar: Şehvet. Bir Melek bir Kadına, onun bedenine aşık olur. Bu aşk,
gökyüzünün sırlarının yeryüzüne açık edilmesi anlamına gelir. Parçalar
birleştiğinde ortaya korkunç bir sonuç çıkar. Bilgi Ağacının meyvesinin
Tanrı'nın yasağına rağmen yenmesi olayından sonra yeryüzüne sürülen Yılan,
göklere ait sırlara yine Kadın ve Kadın'ın aşkıyla yanıp tutuşan Melekler'in
ihanetiyle ulaşır. Kötülük, bir kez daha Kadın aracılığıyla gerçek olur;
gökyüzünün ve ışığın kardeşleri, birbirlerinden ayrı düşer. Şeytan, arkasına
aldığı kadın desteğiyle Tanrı'ya tehtitler savuracak cesareti bulmuştur:" Tahtımı TANRI nın
yıldızlarından daha yükseğe koyacağım, kendimi Yüceler Yücesi ile eşit
kılacağım..."
Geç metinlerdeki bu evrimin
işaretleri, Tekvin'de zaten verilmiştir. Lilith bir tarafa Havva-Eva,
"yaşam kaynağı", "yaşam gücü" anlamına gelmektedir. Eski
Ahid'deki isimlerin herbiri için kullanılan "işlevsel" açılım, burada
da geçerlidir. Ancak, yaşam gücü ya da yaşam kaynağının evrensel, Rab ile ve
Rab'bın yaratım nitelikleriyle kıyaslanabilir bir yönü yoktur. Metindeki bir
diğer "yaşam gücü", açıkça yasaklanan iki ağaçtan birisinde de
bulunmaktadır. "İyiyi ve kötüyü bilme ağacının" meyvelerinden yiyen
Adem ve Havva'nın gerçek sürgün nedenleri, Tanrı'nın ikinci ağaç olan "sonsuz
yaşam" ağacının meyvelerinden de yenmesi korkusudur. "Sonsuz
yaşam" elbette "göksel", bir diğer deyişle Tanrı'nın Işık'tan
yarattığı varlıklarının sahip olduğu bir niteliktir. Bu gücü sonsuz yaşam
ağacından beslenmek suretiyle edinen göksel varlıklara tezat olarak, Rab
yasaktan da anlaşılacağı başlangıçta Adem ve Havva için sınırlı bir yaşam
kurgulamıştır. Ancak doğum(yaratım), yaşam ve ölüm yapısını kıran Şeytani
fikir, Adem'e "bilgi ağacının" meyvesinden yemek yoluyla,
"sonsuz bir yaşam vaat" etmektedir. Eva, sonsuz yaşam kaynağı olarak,
Adem'e ve kendisine yeni bir nesil kurma ve bu edim aracılığıyla sonsuzca
yaşama imkanı sunan, ikincil bir "yaşam kaynağıdır." Eninde sonunda
gizil bir potansiyel; ama ne olursa olsun yasaklanmış bir güçtür o...
Elbette kadının doğurganlığı,
Tanrısal düzeyde olmasa da, ilk insan zihnini tetikleyen içsel bir yaratım
sürecidir. İnsan kültürlerini azımsanamayacak bir zaman dilimi içinde etkileyen
ve kutsallık yüklenen bu edimin, Şeytani bir oyunun sonucunda felaketin nedeni
olarak sunuluşunun evrimi çarpıcıdır. Erkek egemen kültürün kurumları
olgunlaştıkça, Kadın'ın deneyimle ya da hissiyatla gözlemlenen gücü baskı
altına alınır ve yerine konulacak kültürel açılımlar açık "bir
düşman" inancına evrilir.Suçun ve sorumluluğun Kadın'a yüklendiği inanç
metinleri, eninde sonunda Kadın'ın toplumsal konumlanmada düşüşe geçtiğini
gösterir. Bu düşüş Eva'nın, bir hizmetli olarak kurgulanan Adem'e
"yardımcı" olarak kurgulanışındaki aşağılama ile doğrulanır. Metinden
anlaşıldığı ölçüde Adem'e bir yardımcı yaratmak isteyen ve bu amaçla çok sayıda
"hayvan" meydana getiren Rab, bunlar içinde Adem'e uygun bir
yardımcının olmadığını görmüştür. Böylesi bir yardımcı ise ancak Adem'e derin
bir uyku verip, ondan aldığı kaburga kemiğinin etrafını etlerle çevirmek
suretiyle oluşturduğu "kadın"la meydana gelmektedir. Kadın o halde,
Rab'bın erkek için yarattığı "yardımcılar" içinde en iyi olanıdır. (5) Böylece Tanrı aşkı tarif etmekte ve
hizmetlilik veya çalışma merkezli bir kurgunun tam ortasına "garip"
bir heyecan girdisi yerleştirmektedir. Erkek yalnız başına yaşayamaz; Cennet'in
tüm zenginlikleri için de onun ihtiyaçları fazlasıyla gözetilmiştir. Bununla
birlikte, "yardımcı" sözcüğünün içrek yönü, "en iyi yardımcı
olarak" kadının varlığıyla, ana tabloda itinayla gizlenen ama G.
Messadie'nin de belirttiği gibi, "cinsel" bir eğilim
barındırmaktadır. "Ve adam dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik, ve
etimden ettir; buna Nisa denilecek, çünkü İnsandan alındı. Bunun için insan
anasını ve babasını bırakacak, ve karısına yapışacaktır, ve bir beden
olacaklardır."
Kadın, Erkeğin kaburgasından
yapılmıştır, Erkek karşısında rahatlıkla küçümsenebilir. Ve o bir
"yardımcıdır", yardımcı olarak tasarlanan ama pek iyi yardımcılar
olmadıkları anlaşılan diğer hayvanlara üstündür. Belki Erkek de bir hizmetlidir
ve onun görevi de Cennet Bahçesi'ne bekçilik yapmaktadır. Ama onun görevi en
azından Tanrı'dandır. Erkek ve Kadın arasındaki bu konumlanma elbette, yalnızca
erkekler için, "mutluluk" vericidir ve şayet Yılan ortaya çıkmamış
olsaydı, Kadın ve Erkek mutlu bir şekilde yaşayacaktır. Ancak
"keşkelerle" yüklü cümleler uzatılabilir ve akla ilk gelen, Kadın'ın
bu kadar zayıf ve kandırılmaya müsaitliğiyle ilintilidir: Keşke Kadın biraz
daha güçlü olsaydı, keşke Kadın Yılan'ı dinlemeseydi, keşke Kadın Elma'yı
yemeyip, Adem'i de ikna etmeseydi.
Kuşkusuz sarsıcı bir öyküdür bu...
Ama adaletsizdir de; Cennetten kovulmanın vebali neden Kadın'a yüklenmiştir ve
kabak nasıl Kadın'ın başına patlamıştır? Kuşkusuz kadın ilk ve nihai açıklama
değildir; sadece insanın geçmişe bakış açısındaki sakat duygusallığın son
ürünüdür. "Geçmişin" iyiliği üzerine düşünen, artık ulaşılamayacak
"mükemmel" zamanlara dair huzursuz bir özlem duyan ve tatminsiz bir
acı çeken "insanoğlunun" değişik coğrafya ve zamanlarda, benzer kurgular oluşturduğu görülür, kadın
ise başlangıçta hiç de önemli bir yerde değildir. Böylesine yaralayıcı bir
kopuşun, Tanrı'nın ya da doğanın kucağından sürülüşün nedenleri, "ilk
günah" anlayışını a-priori olarak doğurmuş gibidir. Peki ilk günah nedir?
Etnolojik araştırmaların ortaya koyduğu ölçüde kimi zaman bir hırsızlık, kimi
zaman bir vahşet; yani amaçsız, gereksiz, yararsız bir kan dökme edimi... Suç
bilinirse, geriye dönüşün kapıları açılır; elbette ceza çekildikten sonra...
Sürgün en azından toplayıcı-avcılarda toplumsal bir "suçluluk"
psikolojisiyle ilgilidir. Suçlunun toplumsal bir bölümlenme neticesinde
betimlenmesi, açık bir şekilde "sınıfsal" karşıtlıkları anımsatır.
Bununla birlikte modern kuramların belirttiğinin aksine, kadın ve erkeğin
toplum adına çalışma amacı bir kenara bırakılırsa, gündelik hayattaki iktisadi
yoğunlaşmanın, cinsiyetlerin düşünsel eğilimleri ve alışkanlıkları üzerinde
"sınıfsal konumlanmaya" benzer bir ayrılık yaratmış olması muhtemeldir.
Ayrılık, çok geçmeden karşıtlığa dönüşme eğilimi taşır ve vebal, uygun
hegemonik koşullarda gözle görülür,elle tutulur bir varlığa dönüşür. Bu
Kadın'dır; Erkek ve Kadın arasındaki çelişkiler, diğer toplumsal karşıtlıklar
gibi, hegemonyanın niteliğine göre "kötücüllüğü" karşıtına
yüklemektedir. Bu basit bir inat değildir, her canlının hayatını sürdürme
dürtüsünün peşinden sürüklendiği, kılgısal bir denklemin sonucudur. Karnını
doyurmaya çalışan insan, karın doyurma nesnelerini emek harcayarak elde etme zorunluluğuna
her nerede yazgılıysa, kendisine karşıt olarak çalışan güçler kurgular... Kimi
zaman doğa, kimi zaman ruhlar, kimi zaman kadın...
Elbette Kitab-ı Mukaddes'teki
Adem-Havva öyküsü sorunsuz da değildir. Çok sayıda soru işareti barındırır ve
kesinlikle yetkin bir metin değildir. Herşeyden önce, yaygın olarak bilinenin
aksine hikayedeki kışkırtıcı Yılan, Şeytan değildir. Yılan yalnızca, Tanrı'nın
yarattıkları içinde "en hilekar" olandır ve hilekarlık bir varlığı
Şeytan ile özdeşleştirmede yeterli değildir. Onun Şeytana evrimi akıl
yürütmelerle ilgilidir. Bir diğer deyişle ikincil kaynaklarla... Elbette o bir
kışkırtıcıdır, önce Havva'yı kandırır, arkasından da onun Adem'i baştan
çıkarmasını bizzat yönetir. (6)Hikayenin sonunda, üç karakter de
acımasızca cezalandırılır. Anlatıdaki tutarsızlık, Tanrı'nın Adem ve Havva'ya
kestiği cezanın "İyi ve Kötü'yü" bilme ağacının meyvesinden yeme
eyleminin sonucunda gerçekleşmesidir. Tanrı kendi emrinin çiğnendiğini daha
önce görmemiş gibi, İnsan ırkının "her ne olursa olsun" bu emire
uyacağını düşünmektedir. Ancak henüz ağacın meyvelerinden yemedikleri için
"hiçbir şey" bilmeyen Kadın ve Erkeğin saflığı, Tanrı'da hiçbi etki
uyandırmamaktadır. Kuşkusuz kesin bir itaat arzusuna sahip olan Tanrı'dır,
bununla birlikte anlaşılan Kadın ve Erkeğin pek de güvenilir olmayan bir
ortamda, bilgisiz bir şekilde yaşamaya mecbur edildiğidir. G. Messadie, Yılan
kılığına girmiş olanın Şeytan olması durumunda Cennette yer almasının kuşkulu
olduğu kanaatindedir. İki ihtimal vardır ya Yılan Tanrı'dan güç almış, onun
emrini uygulamaktadır ya da Tanrı'yı "başka işlerle meşgulken
kandıran" alabildiğine zeki bir varlık tasavvuru çizilmektedir.(7)
Yılan'ın konumu ilk Hıristiyan
düşünürlerce de kuşkulu bulunmuştur. Şayet Yılan, eyleminin emirini Tanrı'dan
almışsa aldığı cezanın hiçbir anlamı yoktur. Fakat emri Rab'dan almamışsa bu
Yılan'ın kötülüğe içkin olarak sahip olduğunu gösterir ve bu ise, onu Yaratan
varlığın zan altında kalmasına sebep olur. I. yüzyıl düşünürlerinden Markion,
Cennet'te geçen bu öyküdeki tutarsızlıklardan alabildiğine
şikayetçidir."Eğer yaratıcı Tanrı var ettiği dünyada bulunan kötülüğü
önceden kestiremediyse cahildir; bunu kestirip önleyemediyse kötüdür; önlemek
isteyip de yapamadıysa acizdir." demektedir Markion. Markion için, Eski
Ahid'in Tanrı'sını maddi dünyayı yaratan Kötülük Tanrı'sı Ahriman ile
özdeşleştirmesi vesilesiyle, heretiklik yolu açılmıştır. (8)
Tüm soru işaretlerine rağmen insan
için herşey kötüye gitmektedir. Erkek artık, karnını doyurmak için çalışmak,
alınteri dökmek zorundadır. Çalışma zorunluluğunun erkekte yarattığı psikoloji,
mitik gerekçeler üretir ve geçmişin bolluk dönemlerini özleyen dürtüler inanç
metinlerini biçimler. Kötülüğü ve düşüşü, sürgünü ve günahı toplumsal bir
bütünlükle karşılama umudu, toplumsal bölümlenmelerin ilkiyle ortadan kalkmışa
benzemektedir. İlk insandan günümüze, egemen olan, geçmişin kötülüklerini
geleceğe, kendi bakış açısıyla aktarma eğilimi taşımaktadır. Bu tarihin
yasasıdır.
Dipnotlar:
1-Enuma Eliş Destanı'nda Tiamat,
yapılan gürültüye rağmen, genç Tanrılar'ın kıyımına girişmek istememektedir.
Bununla birlikte, özellikle Apsu'nun Ea tarafından yok edilişinin ardından bir
intikam işine girişmektedir. Marduk ve Tiamat arasındaki savaş, kadın ve erkek
arasındaki toplumsal konumlanmanın mitolojik karşılığı olarak da okunabilir.
Alexander Heidel, Enua Eliş, Babil YAratılış Destanı. Ayraç... Bir diğer Destan
olan Gılgamış'ta da İnanna'nın Gökyüzü
Boğası ile medeniyeti yok etme gayreti anlatılır. Buradaki neden ise
Gılgamış'ın aşkına yanıt vermemesidir. BOTTERO, Jean. "Gılgamış
Destanı-Ölmek İstemeyen Büyük İnsan". Yapı Kredi)
2-Ve Allah oğulları Rabbin önünde kendilerini
takdim etmeye geldikleri gün vaki oldu ki, onların arasında ŞEYTAN da geldi. Ve
RAB şeytana dedi: Nereden geliyorsun? Ve Şeytan RAbbe cevap
verip dedi, Dünyada dolaşmaktan ve orada gezinmekten. Ve RAb Şeytana dedi:
Kulum Eyub'a iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok, kamil ve
doğru adam...Kitab-ı Mukaddes, s. 618. EYUB
Bap I:VI-XII...
3-Anlaşılan odur ki, Lilith'in
isyanının nedeni, onurlu bir başkaldırı değil, ilk erkek olan Adem tarafından
terkedilmesidir. Onun isyanıyla kaos ortaya çıkacaktır. Messadie, Gerald.
Şeytanın Genel Tarihi, s. 141.
4-Kramer, Noah. Sümer Mitolojisi,
s.167. Kabalcı...
5- Tekvin,
Bap 2: 18-23...
6- Ve yılan kadına dedi: (Allah'ın yasakladığı meyveden
yerseniz, onun dediği gibi) Katiyen ölmezsiniz; çünkü Allah bilir ki ondan
yediğiniz gün o vakit gözleriniz açılaca, ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi
olacaksınız... Kitab-ı Mukaddes, s. 3. Tekvin Bap 3:5...
7-Messadie, a.g.e. s. 388...
8-ALBAYRAK, Kadir. Bogomilizm ve
Bosna Kilisesi, s. 86-87. Emre
0 yorum :: Kötülük Tanrı'dan mı Kadın'dan mı?
Yorum Gönder