Mustafa Çölkesen
Sevgili Chris Harman,
Başlangıçta senin için
ne yazacağım ve nasıl hitap edeceğim konusunda zorlandım, sonra “gönül yolu o
denli karmaşık değil, yazarsın olur” dedim içimden…
2009’da öldüğünü bir
hafta önce öğrendim, geç intikalim normaldir: uzun bir süredir dikkatimi başka
alanlara verdiğimden güncel siyasetin uzağında bulunuyordum, ama, malum,
alışkanlıklarımızdan öyle kolay vazgeçemiyoruz, sırf senin yazıların için ara
sıra bakıyordum International Socialism Journal’a, bazılarını da önemseyip, “daha
sonra çeviririm” diye saklıyordum, işte böyle haberim oldu seni
kaybettiğimizden, o gün bugündür burkuldum, içimde bir rahatsızlık, eksiklik
duygusu işte. Yazarsam belki rahatlarım diye düşündüm…
Saygıdeğer Harman,
Seni, Doğu Avrupa
çöküşünün büyük karmaşası döneminde olan bitene bir açıklama getirme arayışım
esnasında karşılaştığım kısa kitapçık olan “S.S.C.B tartışması” ile tanımıştım,
büyük marksist iktisatçı tanımını gerçekten hakeden Ernest Mandel ile Sovyetler
Birliği’nin doğası üzerine kıran kırana bir tartışmaya girişmiştiniz, sen Tony
Cliff okulunun bir üyesi olarak “Devlet Kapitalizmi” kuramını savunuyordun ve
Mandel’de başka şeylerin (dış ticarette devlet tekeli v.b) yanısıra esasen “bir
meta gibi alınıp satılan” emek piyasasının olmaması nedeniyle, bu kuramın doğru
olmadığını söylüyordu, o zamanlar hayli iktisatsever birisi olarak Mandel’in
kuramına yakın hissetmiştim kendimi, ama tartışmalarında malzemenin bolluğu ve
marksizmle ilgili birikimin dikkatimi çekmişti, izlemem gerekenler arasına seni
de dahil etmiştim.
2000 yılında
“Explaining the Crisis” isimli kitabının siparişini verdim, İngiltere’den ancak
2 ayda gelen kitapla birlikte İngiliz Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) bir çok
broşürünü de göndermiştiniz. Yani, anlaşılan, Alex Callinicos’la birlikte
başını çektiğiniz ekibiniz boş oturmuyordu, buna sevinmiştim… Malum ben
Devrimci Marksistleri -hala assolistliği bırakmayanlarla birlikte- topu topu
birkaç kişi olarak tanırım, bunlar hep bölünme sevdalısı olarak bilinirler
zaten, ama “geçmişinde enternasyonal deneyimi” olan ülkelerde devrimci
marksistler neler yapıyor acaba demiştim ve ne mutlu ki adım adım gelişen
internet vasıtasıyla izliyordum sizleri.
Bir gün bir kitapçıda
İngilizce rafların ortasında senin “A People's History of the World (1999)” (1)
isimli kitabını gördüm, meğerse o kitapevi zaten IST’nin (Uluslararası
Sosyalist Akım) Türkiye seksiyonu hissine kapılan- sonradan bir kısmının pek
senden hazetmediklerini öğrendiğim- kişilerin mekanıymış, bu arkadaşlarla
tanıştık, birkaç seminerlerine de katıldım hatta, ama sonunda içimden “ne
yazıkki Harman geleneğinden eser yok” dediğimi hatırlıyorum. Hatta o sıralar
senin kitabının çevirisini yapıyorlardı, tamamlayacakları ve yayınlayacakları
konusunda umutlu değildim, haklı çıktım, yayınlayamadılar…
Sonra katıldığım
birkaç seminerde “Devlet Kapitalizmi” konusunda neden bu kadar ısrarcı
olduklarını sormuştum, bu kavram etrafında mı birleşiyorlardı? Bu olmazsa
olmazmıydı? Troçkist olsalarda, haliyle (!) kurmaylar statükolarının sorgulanmasından
rahatsız olmuşlardı, arayı açtık mecburen …
Aradan uzun bir zaman
geçtikten sonra kader bizi -yine bir
kitapevi rastlantısıyla- karşı karşıya getirmişti, ellerinde bira şişeleri ile
bu kez onları fazla “batılı” bulmuştum, düşüncelerden önce görünümleri,
davranış şekillerini örnek almışlardı Batı’nın, fazla samimiyetsiz ve yapay
gözüküyorlardı, “Beyoğlu bunları bozmuş” deyip geçmiştim, ve o günden sonra da
ara ara girdiğim “ISJ” sitesinin dışında “Uluslararası Sosyalist Akım”dan
haberim olmadı…
İşte böyle Chris
Harman, sözü fazla uzatmadım umarım, arada senin Alex Callinicos’la birlikte
kaleme aldığınız “Değişen İşçi Sınıfı”[2] isimli makalelerinizi
okumuştum, “emeğini satmak zorunda kalan herkes işçidir” diyorsunuz, kesinlikle
doğrudur!, ama insan vasfıyla binbir türlü beklentisi, tabiiyetleri, geleneği
olan bu kişilerin siyasal yaşama katılımlarını sağlayacak, onları sosyalist bir
devrimin bayrağı altında birleştirecek kalıcı bir siyasal program ve oluşum
için klasik işçi tanımı ve kavramı yetersiz gelebilir diye de düşünmüyor
değilim… Burada elimizdekilerden vazgeçmiyoruz tabi, sadece bunların ne kadar
işimize yaradığını samimiyetle sorguluyoruz.
Eğer bu zamana kadar
konuşabilme fırsatını bulabilseydik seninle, öncelikle şu batının nispeten
zengin işçi sınıfının devrim yapmaya nasıl ikna edilebileceğini sorardım sana,
sömürgeci atalarının Doğu'dan çalıp çırparak getirdiklerini refah ürünleri
yaptıktan yüzyıllar sonra, elindekileri geri ülkelerin işçi sınıfı ile
paylaşırlar mı sence? Yada kıta Avrupası işçi sınıfının bilinçaltında kazılı
ırkçılık, milliyetçilik, horgörme, küçümseme bu paylaşma korkusumudur acaba?
Siz buna kendi dilinizde “dilemma” diyorsunuz galiba…
Adam Smith’ten, John
Stuart Mill’e, David Ricardo’dan, T. Malthus’a geleneksel iktisatçıların ülkesi
Britanya’da muhaliflerin bile yazdıkları ekonomik kategoriler ile sınırlı
maalesef… Bunun nedeni Batı’nın insan tarifinin, tinini piyasaya kaptırmış salt
“homo economicus” olmasımıdır acaba? global kapitalizmin krizleri konusunda
Mandel’le boy ölçüşecek türden marksist analizlerinin değerini bildim elbet,
ama meselenin iktisadın kısıtlayıcılığından kurtulmak olduğunu düşünmeye
başladım son zamanlarda…
Dünyaya yepyeni bir gözle bakma, insan merkezli bir dünya kurma yolunda o –senin uzmanı olduğun- iktisat tarihinin tamamını çöpe atsak nasıl olur Harman? Biz bunu daha basit dillendiriyoruz: “Başaşağı duran şu dünyada insanlık ekonominin gereklerine değil, ekonomi insanlığın gereksinimlerine tabi olmalı” diyoruz, ilerleme, kalkınma, pozitivizm, bilim tapıncı insanlık için zorunlu değildir, [batılı] medeniyet komple bir sistemdir, onun tüm bileşenlerini sorgulayan büsbütün yeni bir paradigma geliştirilebilir diyoruz…
Dünyaya yepyeni bir gözle bakma, insan merkezli bir dünya kurma yolunda o –senin uzmanı olduğun- iktisat tarihinin tamamını çöpe atsak nasıl olur Harman? Biz bunu daha basit dillendiriyoruz: “Başaşağı duran şu dünyada insanlık ekonominin gereklerine değil, ekonomi insanlığın gereksinimlerine tabi olmalı” diyoruz, ilerleme, kalkınma, pozitivizm, bilim tapıncı insanlık için zorunlu değildir, [batılı] medeniyet komple bir sistemdir, onun tüm bileşenlerini sorgulayan büsbütün yeni bir paradigma geliştirilebilir diyoruz…
Değerli Chris Harman,
konuşacak ne çok şey var, yazdıkça yazası geliyor insanın…
2009 yılında Arap
sosyalistlerinin daveti üzerine gittiğin [ezoterik öğretilerin yurdu] Kahire- Mısır’da ölmüşsün, ben bunu senin
ayrıcalığın sayıyor, sömürgeci İngiltere’nin ruhsuz/kasvetli şehirlerinde
ölmekten kat be kat iyidir diyorum, ayrıca bilirsin “ölümden hayat doğar” o
toprakların kadim felsefelerinden birisidir, böylesi bir hikmeti vardır belki
bunun …
“Russia: How the
Revolution was lost (1974)”, “Gramsci versus Reformism”, “Explaining The
Crisis: A Marxist Reappraisal”, “Economics Of
The Madhouse: Capitalism and the Market Today”, “The Lost Revolution:Germany 1918-23”, “A People's History of the World (1999)”, “Peygamber ve İşçi Sınıfı”[3] gibi
arkanda bir çok önemli eser bıraktın, ama hayatın derinden işleyen yasaları
bazen bir sözü tüm diğerlerinden daha anlamlı hale getiriyor: “biz çabalamazsak hiçbir şey olmaz” demiştin bir röportajında...
Haklısın kapitalizme
karşı “kavga kavga”dır, onun mekanı, zamanı, eksiği, fazlası, doğrusu, yanlışı
olmaz…
1990’larda Doğu Bloku'nun
çözülüşünden sonra ivme kazanan neo-liberalizme karşı kendi anayurdundan
verilen sağlam bir cevaptı hayatın, örnek olsun…
Hoşçakal Chris Harman…
11.02.2011
Notlar:
1) Harman’ın ilgili
kitabından (A People's History of the World (1999)) bazı bölümler Dikine.Net
için çevrilmiştir:
İlk Medeniyetler
İlk Sınıf Bölünmeleri
2)http://www.idefix.com/kitap/neo-liberalizm-ve-sinif-chris-harman/tanim.asp?sid=MFNTGYHBJL3LVELZCLT1
0 yorum :: Chris Harman'a Açık Mektup..!
Yorum Gönder